Bayram Günü Faziletli Ameller
1) Bayram günü sabahı kul haklarının da nasuh tevbesi ile tevbe etmek şartıyla bağışlandığı göz önünde bulundurularak çok tevbe ve istiğfarda bulunmak müste habtır. Nitekim Abbas ibni Mirdas (Radıyallahu Anh) şöyle anlatmıştır:
“Rasulüllah Arefe günü ikindi vakti ümmeti için mağfiret ve rahmet duası yaptı, bu duayı çok yapınca da Allah Azze ve Celle kendisine: ‘Gerçekten Ben bunu yaptım, birbirine zulmedenler dışında ümmetini bağışladım.’ diye icabette bulundu.
O zaman Rasulüllah (birbirine zulmetmeyen kimse pek az bulunacağını dolayısıyla birçoğunun bağışlanmayacağını anlayarak): ‘Ya Rabbi! Sen haksızlık yapan kişiyi bağışlayıp mazluma zaliminden alacağı haktan daha hayırlı bir mükafat vermeye Kadir’sin ( öyleyse kul haklarını da bağışlayıp hak sahiplerine Kendi katından çok hayırlı sevaplar ver).’ dedi. O gün sadece bunlar oldu.
Ertesi gün Müzdelife (bayram) sabahı yine ümmeti için dua etmeye başlamıştı ki çok geçmeden tebessüm buyurunca eshabından biri: ‘Ya Rasulullah ! Anam babam sana feda olsun! Hiç gülmez olduğun bir saatte gülmeye başladın, seni güldüren ne oldu? Allah sürekli yüzünü güldürsün.’ dedi.
Bunun üzerine Rasulullah: ‘Allah’ın düşmanı İblis’in durumuna tebessüm ettim. O (melun), Allah Azze ve Celle’nin benim ümmetim hakkında yaptığım duamı kabul ederek zalimi (üzerinde kul hakkı olanı) bağışladığını anlayınca çok hayıflanarak helak olması için kendisine beddua etmeye ve başına topraklar saçmaya başladı. İşte bu nedenle ben onun bu sıkıntısından dolayı yaptığı şeyleri görünce dayanamayıp tebessüm ettim.’ buyurdu.”
(Ahmed ibnü Hanbel, el-Müsned, rakam:16207, 26/137)
Tabı ki üzerinde kul hakkı olanların, hak sahibinden mutlaka helallik istemeleri, üzerlerinde bulunan hak, bir mal, emanet veya alacak verecek gibi şeyler ise mutlaka onları sahiplerine iade etmeleri, kendilerini bulamıyorlarsa veya ölmüşlerse o zaman varislerine vermeleri, onları da bulamıyorlarsa o zaman sevabı hak sahiplerinin olmak üzere onlar adına o hak nispetinde sadaka vermeleri ve tabı ki bütün hakların sahibi olan Allahu Te’ala‘ya tevbe etmeleri gereklidir.
Bu hadisi şerifteki müjde ise hak sahiplerinden helallik istedikleri halde kuru inatçılık yüzünden haklarını helal etmeyen kimselere denk gelen yahut hak sahiplerini bulamayan ve onlar adına sadaka verecek imkanı da olmayan kimseler hakkında olsa gerektir.
Ama yine de sahih bir kaynakta geçen bu ve buna benzer hadisi şerifler bize büyük müjde olmakta ve aynı zamanda bu on günlerin özellikle de Arefe ve Bayram günlerinin ne büyük müjdelere mahal olduğu, dolayısıyla bu günleri mutlaka tevbe-istiğfar, zikir ve dua ile geçirmemiz gerektiği hususunda bizleri uyarmaktadır.
2) Her iki bayramda da sabahleyin gusül abdesti almalı, en güzel elbiselerini giymeli, güzel koku sürünmeli, bıyıkları kısaltmalı, tırnakları kesmeli, koltuk ve kasık tıraşı yapmalıdır.
3) Kurban Bayramı sabahı bayram namazından önce bir şey yeme hususunda Rasulullah acele etmezdi, hatta kendi kurbanının etinin pişmesini beklerdi, çünkü Kurban Bayramı’nda, Pıtır Bayramı gibi, önceki güne muhalefet etme durumu yoktur.
Kurban Bayramı’nda camiden dönünceye kadar bir şey yememeli, mümkünse kestiği kurban etinden yemelidir. Zıra fakirlerin yiyecek şeyleri yoktur. Zenginler kestikleri kurban etinden onlara verdikleri zaman yiyebileceklerdir. Bu nedenle fakirlere uymak için yemek ertelenir ki burada Pıtır Bayramı ile Kurban Bayramı arasında bir farklı ayrılık vardır.
Ashab-ı kiram (Aleyhimü’r-Rıdvan) Kurban Bayramı namazı kılıncaya kadar çocuklarını yemekten, memede olan çocuklarını da süt emmekten alıkoyarlardı.
Raviler, Rasulullah aleyhisselamin Kurban Bayramı’nda namazdan dönünceye kadar bir şey yemediğini, ancak kestiği kurban etinden yediğini haber vermişlerdir. Kurban Bayramı namazından önce yemek bazılarına göre mekruh, bazılarına göre mekruh değildir. Muhtar (seçkin) olan fetva da budur yani mekruh olmamasıdır.
4) Gücü yetiyorsa iki bayramda da camiye yürüyerek gitmek daha efdaldir. Bayram günlerinde namaza yürüyerek gitmek müstehabtır. Cuma ve bayram namazlarına binek üstünde olarak gitmekte de bir mahzur (sakınca) yoktur.
5) Kurban Bayramı’nda evlerde, mescidlerde, sokaklarda ve camilerde yüksek sesle, Ramazan Bayramı’nda ise kısık sesle tekbir getirilir.
Namazdan önce hutbeyi dinlemek için minbere yaklaşılır. Bayram namazından sonra halk kurban kesme ile meşgul olacaklarından hatib minbere çıkmakta acele eder. Pıtır Bayramı’nda ise fitreler fakirlere dağıtılacağı için namaz biraz geciktirilir. İmam hutbede vaaz-u nasihat eder, sadaka vermeye, fakirleri doyurmaya, o gün fakirleri dilenmekten kurtarmaya teşvik eder.
6) Şehrin iki ucundan herkes bayram namazı kılınan yere gelirler. Çocuklar, köle ve kadınlar da gelerek İslam cemaati çoğalır. Hayızlı kadınlar namaz kılanlardan biraz uzakta durup hutbeyi dinler, duada bulunurlar. Böylece bereket ve feyze kavuşurlar.
Ancak zamanımızda camiler erkek cemaati bile almadığından dolayı, aynca fesat zahir olacağı (kadın, erkek karışmasıyla fitne çıkması ve günaha düşme ihtimali kuwetle muhtemel olduğu) için kadınların bayram namazına gitmesi müstehablıktan çıkmış aksine mekruh sayılmıştır.
7) Eve dönerken gittiği yoldan başka bir yol takip eder. Böyle yapmak müstehabtır. Rasulullah aleyhisselam böyle yaparlardı. “er-Ravda” kitabında zikredildiğine göre adımları çok olup, fazla sevap alması için bayram namazına en uzun yoldan gitmeli ama evine çabuk ulaşması için en kısa yoldan geri dönmelidir.
8) Hiç şüphesiz ki bayram sabahının bayram namazını edadan sonraki en büyük vazifesi, imkanı olanlar için kurban kesmektir ki kurban kesme İmam-ı Azam, İmam-ı Muhammed ve İmam-ı Ebu Yusuf (Rahimehumüllah)tan gelen bir rivayete göre vaciptir.
Nitekim Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh) dan rivayet edilen bir hadisi şerifte Rasulüllah (sallallahı aleyhi ve sellem) “Her kim için (kurban kesebilecek) imkan olur da kurban kesmezse, bizim mescitlerimize yaklaşmasın.” (İbnü Mace, es-Sünen, el-Ezahfi:2, rakam:3123, 2/1044) buyurarak kurban kesmeyenleri tehdit etmiştir.
9) İbnü’l-Cevzi (Rahmetullah)ın “Kitabu’n-Nur” isimli eserinde naklettiği bir hadıs-i şerıte varid olduğu üzere: “Her kim bayram günü çoluk çocuğuna ikramda bulunursa Allahu Te’ ala da ona ikram eder.
Her kim bayram günü bir yetime yahut fakire veya muhtaca yahut iki elinin malik olduğu (bakmakla mükellef olduğu) bir yoksula ihsanda bulunursa, Allahu Te’ ala ona amel defterini sağ eliyle verir ve ruhu çıkarken Allah-o Te’ ala ona cennet taamından yedirir.
Her kim bayram günü sıla-ı rahimde bulunursa melekler ona salat ( dua ve istiğfar) ederler ve (o yolda attığı) her adım mukabilinde kendisi için bir basene (sevap sabit) olur. Her kim bayram günü bir masiyete (günaha) düşerse Allah-o Te’ala Arşı’nın fevkinden (indireceği bir lanetle) ona lanet eder ve bir münadi (Allah-u Te’ala tarafından nida eden) ona: ‘Ey hasir (hüsrana uğramış ve sevaplarını kaybetmiş adam)! (Seni bu bayrama kavuşturan Allah-u Te’ala’ya isyan etmekten) utanmıyor musun?’ diye nida eder.”
(İbnü’l-Cevzf, Kitabu’n-Nur fi fezaili’l-eyyami ve’ş-şühür, Süleymaniye Kütüphanesi, Nafiz Paşa, rakam:329, verak:32b-33a)
10) Yine İbnü’l-Cevzi (Rahimehullah)ın “Kitabu’n-Nur” isimli eserinde nakletti
ği bir hadıs-i şerıte varid olduğu üzere:
“Her kim kurban bayramı gecesini (ibadetle) ihya eder, bayram günü kurban keser ve o kurbandan yoksullara yedirirse, anasının kendisini doğurduğu gün gibi günahlarından çıkar.“
11) Yine İbnü’l-Cevzi (Rahimehullah)ın naklettiği bir hadıs-i şerıte varid oldu
ğu üzere: “Her kim kurban bayramı gecesini (ibadetle) ihya eder, sonrada bayram namazını kılarsa anasının kendisini doğurduğu gün gibi günahlarından çıkar.”
12) Yine İbnü’l-Cevzi (Rahimehullah)ın naklettiği bir hadıs-i şerıte varid olduğu üzere: “Her kim kurban bayramı gecesini zikirle ihya ederse cennet ona vacip olur.”
(İbnü ‘l-Cevzi, Kitabu ‘n-Nur fi feza ili ‘l-eyyami ve’ş-şühur, Süleymaniye Kütüphanesi, Nafiz Paşa, rakam:329, verak:32a)