اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ
Muhterem kardeşlerim! Rabbimin keremine sonsuz hamd-ü senâlar olsun. Elim ayağım tutuyor, abdest alabiliyorum, namaz kılabiliyorum, secde edebiliyorum, bundan büyük nimet olmaz. Polisler beni Haseki’de gazetecilerle konuşmayayım diye cezaevinden önce adlî tıbba Yeni Bosna’ya yani uzağa götürdüler. Orada beklerken baktım bir cenaze geldi, o zaman kendime “Ahmed! Bak buraya öyle gelmek de var, sen haline şükret” dedim. Sonra cezaevine getirdiler. Akşam namazı için yer sordum, kıldım çıktım, bir de baktım ki bir mahkum getirdiler, böbrekleri bitmiş, diyalize giriyor, o zaman yine şükrettim.
Bugüne kadar yanıma ne mahkumlar geldi, kanserli, diyaliz hastası, ayaklarından kurşunlanmış, bıçaklanmış… Sabahlara kadar inliyorlar, işte onları görünce Rabbimizin bize ne kadar lütufları olduğunu daha iyi anladım. Size de ders olsun, hürriyetinizin, sıhhatinizin, boş vaktinizin kıymetini bilin, secdeyi ganimet bilin.
Müjdeci zuhûratlara gelince:
1) Geçen salı günü Muhammed Keskin Hoca Efendi geldi. Efendi Hazretleri’nin selamını, tez zamanda kurtulma duasını ve rıza müjdesini getirdi. Rabbim Yüce Mürşidimizi başımızdan eksik etmesin, yokluğunu göstermesin, seyr-i sülûkümüzü onun elinde itmâma muvaffak eylesin. En yakın akrabasından olsa bile onun hasta olduğunu ve şeyhliği bıraktığını iddia edenleri, yerine göz dikenleri, vefatını hesap edenleri Kahhâr ism-i şerîfiyle kahreylesin, mahveylesin, umduklarını buldurmasın. Âmîn!
2) Muhammed Hoca Efendi’nin yanında bulunan ve Çekmece taraflarından gelen bir Hoca Efendi bana şöyle dedi: “Hocam! Ben buraya gelirken Mektûbat’tan tefâül yaptım, İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû)nun hapishaneden oğluna yazdığı bir mektup çıktı. O mektupta ikinci binin müceddidi, oğluna: ‘Evladım! Mânevî mertebeleri aşmak çok zor, fakat hapis gibi sıkıntılı yerlerde ilerlemek çok kolay oluyor’ diye yazmış, ben bu işe çok şaşırmadım” dedi.
Bu kardeşimiz bir zaman önce Hindistan’da İmâm-ı Rabbânî Hazretleri’ni ziyarete gitmiş, torunlarından evvelce bize gelen Zübeyr Efendi onunla bana çok selam söylemiş ve bir miktar ud kokusu hediye göndermiş.
Tefâül meselesi haktır, yani sahibinin Allâh-u Te‛âlâkatında değeri sabit olan bir kitabı rastgele açarak sağ sayfadan mana çıkartmak demektir. Hâce Muhammed Pârisâ (Kuddise Sirruhû)son sefer hacca gidecekken Mesnevî kitabıyla tefâül yapmıştı, hayırlı işaret alınca sefere çıktı. Mekke’nin vazifelerini tamamlayınca Medîne’ye vardığında ziyareti tamamlar tamamlamaz vefat etti ve Hazreti Abbas (Radıyallâhu Anhümâ)nın kubbesinin ardına defnedildi. Yani tefâül meselesi bizim büyüklerimizin âdetlerindendir. Üç ciltlik Mektubat’tan bu mektubun çıkması çok hikmetli bir iştir.
Daha öncede jetski meseleleri karışınca Bursa’daki Ercan Efendi’nin hanımı bir istihare yapmış, rüyasında ona Mektubat’tan -şimdi unuttuğum- bir mektup numarası söylenmiş. Ercan bana bunu bildirdiğinde baktım ki İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû)o mektubunda şeyhinin halifelerinden kendisi aleyhinde konuşan birinden bahisle bir cevap yazmış ve hatırladığım kadarıyla: “Bu kapıya benim kadar hizmet eden yok, bu kadar iyiliklerimi unuttunuz da bir yalan-iftira duyunca hemen ona mı itibar ediyorsunuz?!” şeklinde benim durumuma üç ciltlik kitapta en çok temas eden bir mektup o hanım kardeşimize bildirilmiş, benim yanımda Mektubat olmadığı için -geçmiş zaman- şimdi teferruatı yazamayacağım. Mustafa Hoca Efendi Ercan’ı tanır, sorarsa o mektup numarasını öğrenir ve size okur, önümüzdeki ayın dergisine de tercemesini yazar. Çünkü ben o mektubu o zaman daha Efendi Hazretleri Fatih’te oturuyorken kendisine nakletmiştim de bana: “Bu mektup nasıl da tam senin haline uygun çıktı” buyurmuştu.
(Not: Bu mektup birinci cildin 229. mektubudur.)
3) Yine Salı günü Muhammed Hoca’nın peşisıra Abdülmetin Hoca Efendi ziyaretime geldi, hikmet-i İlâhiye muktezâsı o da “Hoca Efendi sana gelirken Kur’ân-ı Kerîm’den bir tefâül yaptım, Yûsuf Sûresi’nden:
﴿فَاللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ﴾
‘En iyi koruyan Allâh’tır. Acıyanların en merhametlisi de ancak O’dur’ (Yûsuf Sûresi:64’den) âyet-i kerîmesi çıktı” dedi. Onunla da bayağı konuştuk, dertleştik. Kendisi Efendi Hazretlerimiz’e ve meşâyihımıza çok bağlı ve rabıtası kuvvetli biridir. Rabbim nazardan muhafaza eylesin.
4) Şu bilinsin ki benim kimseyle nefsânî mânâda kinim, nefretim ve kıskançlığım yoktur. Şeriatı, sünneti ve Ehl-i Sünnet’i savunan herkes başımın tacıdır. Ama bu değerlere ters düşen yâhut Efendi Hazretlerimiz’e karşı tavır sergileyen birileri varsa, onlara karşı reddiye yapmam yine de nefsim için değil, dinim, mezhebim ve Yüce Şeyhimin namusunu vikâye gibi ulvî değerlerdir.
Efendi Hazretlerimin kimi sevdiğini bilirsem, o kişi beni sevmese de onu severim. Mürşidimin kimi sevmediğini bilirsem o kişi beni baş tacı etse de onu sevmem, sevemem, zaten sevginin kuralı budur. Onun için benim tavır aldığım kimseler hakkında bu kıstâsı gözetirseniz aynı zamanda Mürşidimizin o kişi hakkındaki tutumunun ne olduğunu da daha iyi anlamış olursunuz. “Ârife tarif, Çemberlitaş’ta Meârif” derdi Hâlid Âbimiz. Rabbim ona da rahmet eylesin.
«اَلْعَاقِلُ تَكْفِيهِ الْإِشَارَةُ وَكَيْفَ بِالتَّصْرِيحِ.»
“Akıllıya işaret yeter, ya bir de açıktan söylenirse nasıl olur?!”buyururİmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû).
5) Her halde siz cuma geceleri okunan “Âlilkadr” sîğasını ihmal ettiniz. Mustafa Hoca Efendi size okutsun:
«اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدِ النَّبِيِّ الْاُمِّيِّ الْحَبِيبِ الْعَالِي الْقَدْرِ الْعَظِيمِ الْجَاهِ وَعَلٰى أٰلِه۪ وَصَحْبِهِ.»
6) Yine İstanbul dışından mektup yazan bir kardeşimiz Efendi Efendi Hazretlerimizi görmüş, kendisine “Cübbeli Metris’te” denilince, “Siz öyle zannedin” buyurmuş. Bu müjdeyi mektupta okudum, fakat tam anlayamadım. Sonra evvelki gün başka bir mektup geldi. Farklı bir ilden, hiç birbirini tanımayan diğer bir kişiden gelen bu mektupta da bir hanım kardeşimiz rüyada değil, zuhurat da yani tarikat dersi yaparken bakın ne gördüğünü bildirmiş:
“Kur’ân-ı Kerîm’in açılmış sayfalarından birinin ortasında Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)görünüyor, bir yanında Efendi Hazretlerimiz, diğer yanında da Cübbeli Hocamız! Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): ‘Bunlar benim evlatlarım ve torunlarım’ buyuruyor. Sonra o hanıma: ‘Git Efendi Hazretleri ile Cübbeli’nin benim yanımda olduklarını ihvâna bildir’ buyuruyor.”
İşte hiç birbirini tanımayan farklı illerdeki iki kişinin mektubu nasıl birbirini çözdü! Efendi Hazretlerimizin daima Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yanında olduğu zaten izaha muhtaç değil, inşâallâh bunca iftira ve sıkıntılarla biz de o huzura kabul edilmişizdir.
Hafızlık hocam Mustafa Kılıç Hoca Efendi’den dinlemiştim. O, bir kere Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i görmüş, yanında da Efendi Hazretleri oturuyormuş. İşraktan sonra Efendi Hazretlerimizin huzuruna girip Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i gördüğü bu rüyayı anlatırken hemen ona “Yanında kim vardı?” diye sorarak keramet izhar buyurmuş.
Sonra rahmetli Tevfik Âbi ki ğâible ilgili yüzlerce rüyasının çıktığını denemişim. O da Efendi Hazretlerimiz hakkında: “Bu zat Hasan-Hüseyin’in akrabasıdır” diye kendisine rüyada söylendiğini naklederdi. Hatta bunu Efendi Hazretlerimize anlattığında Yüce Ğavs çok gülmüş, sevinmiş ve ona hediyeler vermişti. Bu da rüyasını kabul ettiğini gösterir. Zaten bu kadar hizmet ve 15. asrın müceddidliği gibi makamlar özellikle seyyidlere bahşedilir. Tevfik Âbi bu fakir hakkında da aynı rüyayı görmüş ve Abdülkādir-i Geylânî’nin: “Ahmed benim evladımdan” buyurduğunu nakletmiştir.
Nice silsile ve şeceresi olanlar var ki şecereleri gasp yoluyla alınmış ve isimleri yalan yere eklenmiştir. Evvelce seyyidler vergiden ve askerlikten muaf tutuldukları için bazı ağalar bu sahtekârlıklara tevessül etmiştir. Nice şeceresiz kimseler de vardır ki onlar gerçekten Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hem zâhiren, hem bâtınen evladıdır.
Şimdi bu mektupta yazan “Onlar benim torunlarım” sözünün daha önce de kimler tarafından tespit edildiğini daha iyi anlamış olmanız gerekir. Bu fakir kendi sülalemin geçmişiyle ilgili bazı bilgileri, Görele ziyaretimi anlattığım 2011 eylül dergisinde açıklamıştım.
Ayrıca Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in “Onlar benim yanımdalar” sözünün geçen hafta Medine’den bildirilen Muhyiddin Avvâme Hoca Efendi’nin rüyasıyla ne kadar uyumu var, bunu da iyi düşünelim. “Ben rüyasında ona ‘Ben her gece Medine’deyim’ demişim” diye size yazmıştım. Rüya, zuhurat ve tefâül deyip geçmeyin. Bakın birbirinden haberi olmayan hunca kişinin haberleri naıl birbirini tutuyor, bunlar ayarlansa bile bu kadar denk gelmez. Onun için hak üzere olduğumuzu bilelim ve bu yolda ne kadar çile çeksek de ayrılmamaya karar verelim.
Cezaevine ilk girdiğimde ben de Kur’ân-ı Kerîm istihâresi yaparak durumumu Rabbime danıştım, ne çıktı biliyor musunuz? Hıcr Sûresi’nin son sayfası. Ne buyuruyor Rabbimiz:
﴿اَلَّذِينَ جَعَلُوا الْقُرْأٰنَ عِضِينَ +فَوَرَبِّكَ لَنَسْأَلَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ +عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ +فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ +إِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِئِينَ +اَلَّذِينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللّٰهِ إِلٰهًا أٰخَرَ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ +وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّكَ يَضِيقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَ +فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِدِينَ +وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ﴾
“Kur’ân’ın bir kısmına inanıp, bir kısmını reddederek onu parça parça edenler var ya! Habibim! Senin Rabbin hakkı için elbette neler yaptıklarını onların hepsine teker teker soracağız. Sen emrolunduğun şeyi haykır, Allâh ile birlikte başka İlâh tanımayan o müşriklerden yüz çevir. Onlar yakında bilecekler. Onların dediklerinden senin gönlünün daraldığını biz kesinlikle biliyoruz. Sen Rabbine hamd ve tesbihe devam et ve secde edenlerden ol. Ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hıcr Sûresi:91-99)
İşte bana da size de bu müjdeler yeter, ki biz O’na kulluk üzereyiz, düşmanlarımız ise şirk üzerindeler. Rabbim yolunda dâim eylesin. Âmîn!
7) Seyyid Efendi biraz rahatsız olmuş, sonra Bursa’ya gidip bir zaman orada kalacakmış. Rabbim şifa-afiyet ihsan eylesin. O gelmese de siz devam edin, ben mektuplar göndereceğim. Mustafa Hoca Efendi tv programına yetişeceği için akşamdan sonraya alın, 14 secdeleri de bırakmayın. Hepimiz ortağız, ben de buradan size Ali Haydar Efendi Babamın notlarıyla Delâilü’l-Hayrât kitabını hazırlıyorum.
8) Radyodan Mustafa Hoca’nın bu konuşması tekrar tekrar verilsin, şu anda yetkililer duysun, bu konuşma diğerlerinden daha önemli, çünkü her hafta yeni meseleler oluyor ve size duyurmam gerekiyor. O kadar bitkici, baharatcı konuşuyor, bunun da tekrarında çok faydalar var. Mustafa Efendi sağolsun çok güzel izah ediyor, Rabbim nazardan muhafaza buyursun.
9) Yeni dergi yetişti mi bilmiyorum, ama en geç birkaç gün içinde yetişir, çok güzel dualar yazıldı. Hele bu sayıda اَللَّطِيفُ ism-i şerîfi var ki dünya-âhiret saadeti arayanlar Mart sayısının sonundaki ism-i şerîf dualarını öğrensinler. Maddîkülfetlerimiz gün be gün artıyor. Yanımıza gelen fakir ve hastaların avukat ve tahliyeleriyle de uğraşıyorum. Allâh rızası için dergi, kitap ve cd.leri hizmet niyetiyle çokça alıp dağıtırsanız birçok hizmete ortak olursunuz. Saat 5’e çeyrek kala secdede seccadede buluşmak üzere!
10) Bazılarının benim avukat masraflarım bahanesiyle ortalıkta gezdiklerini büyük bir üzüntüyle duymuş bulunmaktayım. Bu yüzden sizi uyarıyorum. Benim adıma sizden para isteyen kimselere sakın para vermeyin.
Eğer benim her hangi birinizden özel bir konuda talebim yâhut duyurum olursa avukatım aracılığıyla size el yazım ile bilgi gönderirim. Dolayısıyla el yazımı görmeden hiçbiriniz hiçbir işe girişmeyin.
Fîemânillâh