Nûr-u Zâtî Sîğası

Cübbeli Ahmet Hoca'nın Salevât-I Şerîfe Kitabında nakledilen. Ebu'I-Hasen eş-Şazeli (Radıyallahu Anh) a ait olan bu salat sığası yüzbin kere salat okumaya denktir. Bir sıkıntının açılması için okunması gereken adet beşyüzdür. Bu salatta Rasfilüllah (Sallcıllahu Aleyhi ve Sellem) hakkında "Allah-u Te'ala'nın Zat'ının nuru" diye tabir edilmesi, Allah-u Te'ala, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in nurunu hiçbir mad­de vasıtası olmaksızın kudretinden yarattığı içindir.

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Ebu’I-Hasen eş-Şazeli (Radıyallahu Anh) a ait olan bu salat sığası yüzbin kere salat okumaya denktir. Bir sıkıntının açılması için okunması gereken adet beşyüzdür. Bu salatta Rasfilüllah (Sallcıllahu Aleyhi ve Sellem) hakkında “Allah-u Te’ala’nın Zat’ının nuru” diye tabir edilmesi, Allah-u Te’ala, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in nurunu hiçbir mad­de vasıtası olmaksızın kudretinden yarattığı içindir.
Nitekim Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in, varlığın anahtarı ve her mevcudun ana maddesi olduğu Cabir (Radıyallahu Anh.) dan rivayet edilen şu hadis-i şerifte açıklanmıştır.
Abdürrezzak (Rahimehullah) ın, Cabir ibni Abdillah (Radıyallahu anh) dan senediyle rivayet ettiği hadıs-i şerifte o şöyle demiştir: 

Bir kere ben: ”Ya Resulullah! Anam babam sana feda olsun! Allahu Te’ala’nın her şeyden önce yarattığı ilk şeyi bana haber verir misin?” dediğimde o:

Ey Cabir! Şüphesiz Allah-u Te’ala varlık­ları yaratmadan önce senin peygamberinin nurunu Kendi (emıiyle vasıtasız olarak yarattığı özel) nurundan yaratmıştır. O nur kudretle, Allah-u Te’ala’nın dilediği yerlerde dolaşmaya başlamıştır. O vakit ne Levh, ne Kalem, ne cennet, ne cehennem, ne melek, ne gök, ne yer·, ne güneş, ne ay, ne cin, ne de insan yoktu!
Allah-u Te’ala mahlukatı yaratmak iste­yince, o nuru dört parçaya ayırdı; birinci parçadan Kalem’i, ikincisinden Levh’i, üçüncüsünden Arş’ı yarattı. Sonra dördüncü parçayı da dört parçaya ayırdı; birinci parçadan Arş’ı taşıyan melekleri, ikincisinden Kürsı’ yi, üçüncüsünden ise geri kalan melekleri halketti.
Sonra dördüncü parçayı da dört cüze ayırdı; birincisinden gökleri, ikincisinden yerleri, üçüncü­ sünden de cennet ve cehennemi var etti, sonra dördüncü parçayı dört cüze ayırarak; birincisinden müminlerin gözlerinin nurunu yarattı, ikincisinden kalplerinin nuru olan; Allahı bilmeyi, üçüncü­sünden de ünsiyetlerinin nuru olan tevhidi ki, o da: La ilahe illallah Muhammedü’r-Rasülüllah'(a inanmaları)dır!’

Abdürrezzak’ın, Ma’mer’den, onun lbni Münkedir’ den, onun da Cabir’ den (Radıyallahu anhüm) rivayetine göre o şöyle demiştir: Ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) e Allah-u Te’ala’nın yaratmış olduğu ilk şeyi sor­duğumda: 

Ey Cabir! O, senin peygamberinin nuru­dur! Allah önce onu yarattı, sonra bütün hayır­ları onda yarattı, her şeyi ondan sonra yarattı. Onu yarattığı zaman (manevi) yakınlık maka­mında huzurunda onu oniki bin sene tuttu.
Sonra onu dört kısma böldü; Arş’ı ve Kürsı’yi birer kısımdan yarattı, Arş ‘ı taşıyan meleklerle Kürsi’yi bekleyen melekleri bir kı­sımdan yarattı. Dördüncü kısmı (manevi) yakın­lık makamında oniki bin sene tuttu, sonra onu dört kısma ayırdı; bir kısımdan Kalem’i, bir kı­sımdan Levh’i, bir kısımdan da cenneti yarattı.
Sonra dördüncü kısını korku makamında oniki bin sene tuttu, daha sonra onu dört par­çaya ayırdı; Bir parçadan melekleri, bir cüzden güneşi, bir cüzden de ayı ve yıldızlan halketti.

Böylece dördüncü cüzü ümit makamında oniki bin sene ikame etti. Sonra onu da dört cü­ze ayırdı; bir cüzden aklı, bir cüzden ilim ve hikmeti, bir cüzden de ismet ve tevfikı (günah­lardan korunma ve hayırlara muvaffak kılınmayı) yarattı.

Dördüncü cüzü haya makamında oniki bin sene tuttuktan sonra, Allah-u Azze ve Celle ona tecelli buyurunca, o nur ter attı. Böylece ondan yüzyirmidörtbin nur damlası damladı, Allah her bir damladan ya bir nebinin ya da bir rasulün ruhunu yarattı. Sonra peygamberlerin ruhları nefes aldı, Allah onların nefeslerinden kıyamete kadar gelecek velileri, şehitleri, said­leri ve itaatkarları var etti.

Demek ki, Arş ile Kürsi benim nurum­dandır, (meleklerin efendileri olan) Kerubiy yun benim nurumdandır, ruhaniler ve melekler be­nim nurumdandır, cennet ve içindeki nimetler benim nuruındandır, yedi kat göklerin me­lekleri benim nurumdandır, güneş, ay ve yıldız­lar benim nurumdandır, akıl ve tevfik benim nurumdandır, rasullerin ve nebilerin ervahı be­nim nurumdandır, şehitler, saidler ve salihler benim nurumun mahsulündendir.

Sonra Allah onild bin hicap yarattı ve benim nurum olan dördüncü parçayı her hicap­ta bin sene bekletti ki, o perdeler; ubudiyyet (kulluk), sekinet (tecellıye mazhariyetin verdiği sakinlik), sabır, sıdk (doğruluk) ve yakin (şüphe­siz inanç) makamlarıdır.

Böylece Allah o nuru her hicaba daldırıp bin sene bekletti, o nuru bütün perdelerden çıkarınca Allah onu birleşik halde yeryüzüne koydu. Artık karanlık gecedeki kandil gibi, doğuyla batı arası o nurdan aydınlanıyordu.

Sonra Allah Adem ‘i topraktan yaratınca, o nuru onun içerisine, alnına yerleştirdi, sonra o nur ondan Şis’e intikal etti.

Böylece o, bir temizden diğer pake, bir pakten diğer temize intikal ede ede, nihayet Allah onu Abdullah ibni Abdulmuttalib’in sulbüne, ondan da annem Amine binti Vehb’in rahmine ulaştırdı.

Sonra beni dünyaya çıkardı ve gönderi­lenlerin efendisi, nebilerin sonuncusu, alemlere rahmet ve abdest uzuvlarının parlaklığından ta­nınan ümmetin öncüsü yaptı.
İşte ey Cabir! Senin peygamberinin yara­tılışının başlangıcı böyle oldu!” 

Kaynak: Cüz’ül-mefkud minel-musannef Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)in nurunun yaratılışı babı no:1 sh:51, Şeyh Doktor isa ibni abdillah ibni Muhammed ibni Mani’el Hımyeri tahkikiyle ilk baskı 1425/2005; Ahmet es Savi El Maliki El Esrarü’r Rabbaniyye ve’l-füyüzatü’r Rahmaniyye ale’ssalavati’d Derdiriyye, sh:29-30

isimler ve sıfatlarda sirayet eden bir sır oluşu da Allah-o Te’ala’nın isimlerinin ve sıfatlarının tecellilerinin yağdığı yer olması hasebiyledir.

Çünkü bir vesile ve vasıta olmaksızın Allah­u Te’ala’nın hiçbir isminden ve sıfatından istifade edilemez. Demek ki Rasôlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dünyada ve ahirette Allah-o Te’ala’nın es­ma ve sıfatının tecelligahı olması hasebiyle bütün yaratıkların zatlarına ve sıfatlarına imdad edicidir.

(Ahmed ibni Muhammed es-Savi, el-Esraru’r­ Rabbaniyye ve’ l-Füyuzatü ‘r-Rahmaniyye ale ‘s-Salevati ‘d­Derdfriyye, sh:47; Yusuf-u Nebhanı, Efdalü’s-salevat ala Seyyidi’s-sadtıt, Salat no:44, sh:75-76)

Nûr-u Zâtî Sîğası Arapça :

Nûr-u Zâtî Sîğası - Faziletli Salavatlar

Nûr-u Zâtî Sîğası Türkçe :

Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedinnûrizzâtî vessirrissârî fî sâiril esmâi vessıfât.


Nûr-u Zâtî Sîğası – Cübbeli Ahmet Hoca

Nûr-u Zâtî Sîğası - Cübbeli Ahmet Hoca

KAYNAK: Cübbeli Ahmet Hoca / Salevât-ı Şerîfe

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Nûr-u Zâtî Sîğası

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

BİLGİŞAH ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!