Ya’kub (Aleyhisselam)ın, Çocuklarını Mısır’a Uğurlarken Yaptığı Allah’a Tevekkül Duası

“(Her konuda mutlak manada yetki ve) hüküm ancak Allah’a aittir. Ben (yaptığım ve bıraktığım her işte) ancak O’na (güvenip) tevekkül ettim. Tevekkül edenler de ancak O’na tevekkül etsin(ler).” (Yusuf Suresi:67 ‘den)
Allah-u Teala Yakub (Aleyhisselam)ın Kenan ilinde baş gösteren kuraklık üzerine o gün maliye bakanı konumunda olan Yusuf (Aleyhisselam)dan erzak yemini icin on erkek çocuğunu bir arada Mısır’a gönderirken yapmış olduğu bu tevekkül duasının öncesinde yaşananları anlattığı ayet-i kerimelerinde şöyle buyurmuştur.

“(Ken’an ilinde büyük bir kuraklığa maruz kalan) Yusuf’un kardeşleri (babalarının teşviki üzerine yola çıkarak Mısır’a) geldi(ler) de hemen onun (kardeşleri olduğunu farketmedikleri Yusuf’un) huzuruna girdiler.
O (Yusuf kuvvetli zekasıyla) derhal onları(n kardeşleri olduğunu) tanıdı, oysa onlar ( aradan geçen uzun müddetin verdiği unutkanlıkla) onu(n kardeşleri Yusuf olduğunu) tanı(ya)mayan kimselerdi.
O onları(n kendisini tahsıli için geldikleri gayeyi yerine getirmek üzere, yüklerini bağlayıp) hazırlanacak ihtiyaçlanyla (kendilerini) teçhiz edince ( donatınca): ‘(Siz) babanızdan (bir) olan kardeşiniz (bulunduğunu söyleyerek, onun için de bir hisse istiyorsunuz. Öyleyse onun varlığını tespit edebilmem için kendisin )i bana getirin.
Görmüyor musunuz ki şüphesiz ben (her bir kardeşinize ayrı ayrı) ölçüyü iyice tamamlıyorum ve ben misafir ağırlayanların en hayırlısıyım (iyisiyim). Ama eğer onu bana getirmezseniz, artık sizin için benim yanımda ölçül(üp veril)ecek bir rızık yoktur. (Bu durumda benden ikram beklemeyin) hatta bana yaklaşmayın’ dedi.
Onlar: ‘Muhakkak biz gide gele(döne dolaşa) hileye başvurarak onu babasından isteyeceğiz ve (inanıyoruz ki) şüphesiz biz elbette (bunu) yapacak (güce sahip) kimseleriz’ dediler.’
O (Yusuf (Aleyhisseldm) o sırada ölçü ve tartıyla görevli) uşaklarına: ‘(Bunların erzak almak için verdikleri) sermayelerini (paralarını ve mallarını onlardan habersizce) yüklerinin içerisine koyun, ola ki onlar ailelerine döndüklerinde ( eşyalarını açıp bakınca) bunu (gördükleri zaman iyiliğimizi) anlarlar da belki onlar (kardeşleri Bünyamın’i alıp bize geri) dönerler’ dedi.
Onlar babalarına döndükleri zaman: ‘Ey babamız! (Kardeşimiz Bünyamin’ i hükümdara götürmezsek, bugünden sonra)
‘ ölçülecek rızık bizden engellen( eceğine dair karar veril)di. Öyleyse (bir dahaki sefer) bizimle birlikte kardeşimizi gönder de (onun sayesinde bolca) ölçek alalım. Gerçekten de biz elbette onu özellikle koruyacak kimseleriz’ dediler.
O(nları dinleyen Ya’küb (Aleyhisseldm)): ‘Onun hakkında size ancak, daha önce kardeşine karşı size güvendiğim gibi güvenebilirim. (Siz evvelce de bu güvenimi sarsmıştınız, artık size de korumanıza da güvenmiyorum. Ancak mecburiyetten dolayı onu sizinle göndermeyi kabul ediyorsam da, korunmasını size değil sadece Allah-u Te’ala’ya ısmarlıyorum.) Allah koruyucu olarak ( sizden de, herkesten de) daha hayırlıdır. Zaten acıyanların en merhametlisi ancak O’dur. (Artık O’nun bana iki musibeti bir anda yaşatmayacağını umuyorum)’ dedi. (Memleketlerine dönen kardeşler) eşyalarını açtıkları zaman, (rızık alma karşılığında bıraktıkları) sermayelerini kendilerine geri verilmiş olarak buldular ve (bunu görünce): ‘Ey babamız! Biz (bundan başka) ne (iyilik) arıyoruz? İşte şu, bize geri verilmiş olan sermayemiz ( elimizden çıkmadı).
(Artık yeni bir sermaye hazırlamaya da bir lüzum olmadan bununla gideriz,) böylece ailemize yiyecek getiririz, kardeşimizi de koruruz ve (kendi develerimizin yüküne ilaveten) bir deve yükü ölçülmüş azık artırmış oluruz.
İşte bu (getirdiğimiz erzak) ise (bizim ihtiyacımızı görmeyecek kadar) pek az bir azıktır( dolayısıyla bizim bir an evvel erzak temini için yola çıkmamız lazım)’ dediler.
O(nlann bu sözü üzerine babaları Ya’küb (Aleyhisselam)): ‘Size (hep birlikte) kuşatılma yapılması (neticesinde topluca helake uğratılarak çaresiz kalmanız durumu) hariç, elbette onu bana mutlaka ( sağ salim geri) getireceğinize dair yemin ederek siz bana Allah tarafından ( sizi bağlayacak) kuvvetli bir söz verinceye kadar onu sizinle birlikte asla göndermeyeceğim’ dedi.
Onlar ona (istediği şekilde) güvenli sözlerini verince o (Allah-u Te’ala’ya olan tevekkülünü arz etmek, onları da yeminlerinde durmaya teşvik etmek üzere): ‘Söylemekte olduğumuz bu şey(i nasıl koruyup kollayıp gözeteceğimiz )e karşı Allah (hakkıyla şahit olan bir) Vekil’dir’ dedi.
O ( onları topluca göndermeye karar verince, kendilerini nazardan korumak için nasihat etmek üzere): ‘Ey oğullarım! (Mısır’a) tek bir kapıdan girmeyin. Ayrı ayrı kapılardan girin. Ben (bu tedbiri emrederek) Allah’tan (gelecek kaza ve kaderle ilgili) hiçbir şeyi sizden def edemem. (Her konuda mutlak manada yetki ve) hüküm ancak Allah’a aittir. Ben (yaptığım ve bıraktığım her işte) ancak O’na (güvenip) tevekkül ettim. Tevekkül edenler de ancak O’ na tevekkül etsin(ler)’ dedi.
Ne zaman ki onlar (Mısır’ a varıp) babalarının kendilerine emrettiği (farklı farklı) yer(ler)den (ve şehrin farklı kapılarından) girdiler, oysa (şu bir gerçek ki) bu (girişleri), Allah’tan (gelecek) hiçbir şeyi kendilerinden savuşturacak değildi.
Lakin (bu) Ya’kub’un içinde(ki şefkat ve merhametten kaynaklanmış) olan bir dilekti ki, o onu açıkla(madan durama) dı. Biz kendisine (vahiyleri) öğrettiğimiz için şüphesiz ki o, elbette pek büyük bir ilim sahibiydi.
(Bu cümleden olarak sakınmanın ve türlü türlü tedbirler almanın kaderi defedemeyeceğini kendilerine bildirdi.) Lakin insanların çoğu (kaderin sırrını) bilmezler ( de, tedbirin takdiri ve alın yazısını bozacağını zannederler).” (Yusuf Suresi: 58-68)
Müfessirlerin cumhuruna göre; Yakub (Aleyhisselam) güzelliklerinden ve süslü kıyafetlerinden dolayı oğullarına nazar değeceğinden endişelenerek onlara şehre birlikte girmemelerini emretti.
İlk gidişlerinde tanınmadıkları için babaları bu hususta hassas davranmamıştı. Fakat kardeş oldukları bilinip arkalarından Mısır’da şöhretleri yayılınca Yakub {Aleyhisselam) onları göz isabetinden korumayı hedefledi.
Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebinin hak olan itikadına (inancına) göre göz ve nazar haktır. Şöyle ki bir insan bir şeye beğenerek baktığı zaman, Allah-u Te’ala dilerse o bakılan şeyde bir eksiklik ve bozukluk yaratabilir.
Nitekim Beyzavi, Nesefi ve Hazin gibi büyük müfessirlerin muteber tefsirlerinde zikredildiğine göre:

“Muhakkak ki o kafir olmuş kimseler (bir) zik(i)r ( olan Kur’an-ı Kerim)i duydukları zaman elbette gözleriyle seni (yerinden) kaydırmalarına pek yakın olmuştu. Bir de onlar (Kur’an’da bulunan eşsiz ilimleri hiç anlayamadıklarından dolayı, senin hakkında bir karar veremeyip): ‘Şüphesiz ki o elbette mecnun ( deli) bir kimsedir’ diyorlar.
Halbuki o (en üstün akla sahip olup okuduğu Kur’an da), tüm alemler için ancak (Allah tarafından gönderilen) büyük bir öğüttür” (Kalem Suresi:51-52) ayet-i kerimeleri göz ve nazarın hak olduğuna ve Allah’ın izniyle tesir ettiğine delalet etmektedir.
Nitekim Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında Esedoğullan diye bilinen kabilenin nazarı çok değerdi, onlardan biri üç gün aç kalıp sonra bir şeye gözünü değdirir ve: “Böyle bir şey görmedim” derse o şey mutlaka helak olurdu.
Müşrikler onlardan birini üç gün aç kalmasının ardından Rasulüllah (Sallcılltıhu Aleyhi ve Sellem)e getirip bu sözü onun hakkında söylettilerse de, Allah-u Te’ala Habibini onların kötü nazarının şerrinden korudu. (Beyztıvf, Nesefi, Hazin ilgili Ayet-i kerime)
Yine böylece nazarın deveyi kazana, insanı mezara sokacak kadar etkili olduğuna delalet eden sözler, kocakarı lafı değildir, bilakis sahih hadis-i şeriflerde bu husus mevcuttur.
Nitekim İbni Abbas (Radıyallahu Anhüma)dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz göz ve nazarın tesiri hakkında şöyle buyurmuştur:

“Göz (isabeti ve nazar değmesi) haktır. Kaderle yarışacak bir şey olsaydı, elbette göz (ve nazar) onu geçerdi.
(Bir kişiye nazar ettiğiniz sabit olup onun kurtulması için ağzınızı yüzünüzü) yıkamanız istendiği zaman hemen yıkayın (da sonra nazarınızın değdiği kimsenin üzerine dökün).” (Müslim,Selam:16, no:2188, 4/1719; Buhari, Tıbb:35, no:5408, 5/2167)
Nevevi ve Münavi (Rahimehullah)ın beyanları vechile; bir kişi birine nazar edip, o nazardan dolayı kendisine göz isabet eden kişinin hasta olacağından endişe edilirse şeriat ve örf bu nazar eden kişinin ağzını yüzünü yıkamasını sonra o suyun nazar edilen kişinin üstüne dökülmesini emretmiştir.
İmam Mazeri (Rahimehullah)ın beyanı vechile; bu emir vücup içindir. Zira ölecek bir insanı yaşatmak diğer bir insanın ( ona kan vermesi gibi) yapacağı bir işe bağlı ise bu durumda o kişinin o işi yapması vacip olur. Ama böyle bir durum kesin olarak sözkonusu olmayıp ihtimal dahilinde ise o zaman müstehap olur.
Ulemanın beyanı vechile; nazarı değen kişi yüzünü, ellerini, dirseklerini, dizlerini, ayaklarının kenarlarını ve sağ böğrünü bir tas içinde yıkar sonra bu su onun nazarının değdiği kişinin arka tarafından doğru başının üstünden dökülür. İmam-ı Malik (Rahimehullah) bunu böylece açıklamıştır.
Eğer burada bir kişi çıkıp: “Bu hadıs-i şerifte bildirilen tatbikatı yapmanın göz isabet etmiş kimsenin iyileşmesiyle ne alakası var?” diyecek olursa biz ona iki şık üzere cevap veririz:
Eğer bu kişi şeriata (Kur’an-ı Kerim’e ve hadıs-i şeriflere) inanan biriyse biz ona: “(Bu husus Sahih-i Müslim‘ gibi en mu.teber kaynaklarda zikredilen hadıs-i şerifle sabit olduğuna göre artık biz bunun hikmetinden sual edemeyiz ve sebebini soramayız. Ancak bundaki sım) Allah ve Rasulü bilir” diye cevap veririz.
Zira (bizlere verilen nakıs) akıl alemlerde vuku bulan sayısız olayların sırlarına vakıf olacak imkana sahip değildir. Bunların tümünü ancak Allah-u Te’ala bilir ve dilediği kadarını Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e bildirir.
Dolayısıyla bir müslüman kişi ayet-i kerıme ve hadıs-i şeriflerde beyan edilen hususları akıl ölçeğiyle tartarak sımnı çözemediği şeyleri reddetmeye kalkışamaz.
Eğer bu kişi felsefe ile uğraşan biriyse o zaman biz ona: “Siz bunca ilaçların kendi tesirleriyle şöyle şöyle konularda şifa olduğunu söylüyorsunuz. Oysa bu devaların (bitkisel ilaçların) herhangi birinin tabıatında onların şifa olduğu hastalıklarla aralarında ne tür bir sebebiyet ilişkisi olduğunu açıklayamıyorsunuz.
Kendisine nazar değen kişinin de nazar eden kişinin abdest suyuyla yıkanmasının onu ölümcül hastalıklardan kurtardığı tecrübeyle sabit olduğuna göre; siz dahı diğer ilaçların tesirini tecrübeyle tesbit ederek kabullendiğiniz gibi bunun etkisini de kabullenmeniz gerekir” şeklinde cevap veririz. ( Abdürrauf el-Münavf, Feyzu ‘l-Kadir, 5/416; Muhyiddin en-Nevevf, Şerhu Müslim, 14/172)
Yine böylece Cabir (Radıyallahu Anh’dan rivayet edilen bir hadıs-i şerifte Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

“Şüphesiz ki göz insanı mezara, deveyi de kazana sokar”
(Ebu Nu’aym, Hılyetü ‘l-evliya, 7/90; Kurtubi, el-Cami ‘u li ahkami ‘l-Kur ‘an, 9/231; Alusi, Ruhu’l-me’ani, 13115) buyurmuştur ki, bu da nazarın ölüme bile sebebiyet verebileceğini beyan etmektedir.
Nazardan Korunmak İçin Okunması ve Yapılması Tavsiye Edilen Ameller
1) İbni Abbas (Radıyallahu Anhüme) şöyle demiştir:

“Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (kızı Fatıme (Radiyallahu Anha)dan olan torunları) Hasen ve Huseyn(efendilerimiz)i (kem gözlerden ve nazardan sığındırmak üzere):

‘Sizi her türlü şeytandan ve zehirli hayvandan ve bütün kem gözlerden Allah’ın o (hiç eksiksiz ve noksansız olan) tastamam olan kelimelerine sığındırırım’ ( duasıyla Allah-u Te’ ala ‘ya) sığındırırdı.
Sonra: ‘İkinizin atası (İbrahim), İsma’il ve İshak’ı kötülüklerden bu kelimelerle Allah-o Te’ala ‘ya sığındırırdı. Allah onların hepsine salat ve selam eylesin’ derdi.”
(Buhari Enbiya: 12,no:3191, 3/1233; Nevevf, el-Ezkar, no:396, sh:154)
Okunarak Allah-u Te’ala’nın korumasına sığındınlan kişi tek ise bu dua) şeklinde okunur. Okunanlar cemi (çok) ise: şeklinde kıraat olunur.
2) Her kime nazar isabet ederse, o kişiye Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in nazar değene okuduğu:

“Allah-u Te’ala’nın adıyla! Ey Allah! Onun hararetini, üşümesini ve hastalığını gider” (Nesai, Tıb:20, no:7511, 4/359; Hakim, el-Müstedrek, no:7500, 4/240) duası okunur, sonra:

“Allab-u Te’ala’nın izniyle kalk (iyileş)” denirse, Allah-u Te’ala ‘nın izniyle o kişiden nazar geçer.
3) İmam-ı Nevevi (Rahimehullah)ın “el-Ezkar” isimli eserinde naklettiğine göre İmam-ı Muhammed el-Kazi Huseyn (Rahimehullah) “et-Ta ‘lik” isimli eserinde şöyle zikretmiştir:
“Peygamberlerden bir tanesi -Allah-u Te ‘ala ‘nın salat-ü selamı onların hepsinin üzerine olsun- bir gün kavmine baktığında onları çok kalabalık görüp hayran kaldı.
Bunun üzerine bir saat içerisinde ümmetinden yetmiş bin kişi ( ortada görünen hiçbir sebep yokken) öldü.
Sonra Allah-o Te’ala kendisine:

“Sen ümmetine nazar ettin. (Demek ki peygamberin ümmetine bile nazarı değiyor.) Eğer onlara baktığında onları koruma altına alsaydın helak olmayacaklardı” diye vahyetti.
O peygamber: “Onları neyle koruma altına alacaktım?” diye sorunca, Allah-o Te’ala: “Eğer sen:

‘Ben sizi hiç ölmeyecek olan Hayy ve Kayyôm(un sağlam koruması) ile koruma altına aldım, -Aliyy ve Azim (çok yüce ve pek büyük) olan Allah-u Te’ala’nın yardımı olmadan
hiçbir güç ve kuvvet yoktur- zikriyle de sizden bütün kötülükleri savuşturdum’ diyerek ümmetini Bana sığındırsaydın
onlara bir şey olmazdı” buyurdu. (Nevevf, el-Ezkar, no:971, 11320)
4) Haremeyn-i Şerifeyn müftüsü Ebu Abdullah Muhammed ibni İsma’il ibni Ebi’s-Sayf el-Yemeni (Kuddise Sirruhü)nun beyanı vechile; aşağıda zikredilecek dua, hastalık, baş ağrısı, (migren gibi) yarım baş ağrısı, humma (sıtma), yüksek ateş, nazar, kem göz, sara (baygınlık), delilik türleri, panik ( atak) ve bütün afetler için ( okunur veya) yazılır, hastalık sahibi bunu üzerinde taşıdığı sürece Allah-o Te’ala ‘nın izniyle çok faydasını görür.
Bahsedilen dua şudur:

“O Allah’ın ismiyle (duaya başlarım) ki, O’nun ismi(nin zikri)yle beraber iken ne yerde, ne de gökte hiçbir şey (bana) zarar , veremez. O, hakkıyla işiten ve (her şeyi) çok iyi bilendir. Allah-u Te’ala, Rasülü Efendimiz Muhammed’e, Ehl-i Beyti’ne ve sahabesine salat-ü selam eylesin.
Bu yazımı taşıyan kişiyi (veya hamili olan herhangi bir şeyi), şeytanların vesveselerinden ( dürtülerinden, kışkırtmalarından, ifsat ve iğvalarından), Kendisinden daha büyük hiçbir şey bulunmayan O Kerim ve Azım olan Allah-o Te’ala’nın Zatı’na, iyi veya kötü hiçbir kimsenin kendilerini aşamayacağı o tastamam kelimelerinin tümüne ve Allah-u Te’ala’nın en güzel isimlerinden bildiğim, bilmediğim esmanın tamamına sığındırıyorum.
Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından, bana kötü şeyler üflemelerinin (zarar verici faaliyetlerinin) şerrinden ve Rabbim’in, perçeminden tuttuğu (yönetimi altında bulundurduğu) her debelenen canlının şerrinden Sana sığınıyorum. Şüphesiz benim Rabbim (her işinde) dosdoğru bir yol üzeredir. (Ey Rabbim!) Muhakkak Sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.”
(Habib Ali ibni Hasen el-Attas Ba’alevi, el-Kırtas, 1/272-273)
5) Kendisine nazar değen kişiye Hümeze Suresi okunursa Allah-u Te’ala ‘nın izniyle şifa bulur.
6) Aşağıda zikredilecek olan ayet-i kerimeler misk, zaferan (safran) ve gül suyu karışımıyla yapılan bir mürekkep ile bir kağıda yazılıp o kağıt, içinde su olan bir kaba konulur.
Sonra yazılar suya geçince o suyu nazar olan kişi içerse veya bu ayet-i kerimeler bir kağıda yazılıp, ardından nusha (muska) yapılarak nazar olan kişi bunu üzerinde taşırsa Allah-u Te’ala’nın izniyle nazarı geçer. Ayet-i kerımeler şunlardır:

7) İçinde “Kef’ harfi geçmeyen Asr, Kureyş ve Felak süreleriyazılıp, nazar olan kişinin üzerine nusha (muska) olarak takılırsa Allah-u Te’ala ‘nın izniyle nazarı geçer.
8) Aşağıdaki dua, noktalı yerde nazar değen kişinin ismi zikredilerek o kişiye okunursa Allah-u Te’ala’nın izniyle iyileşir:

“Ey yüce saltanat ve ezeli lütuf(-u kerem) sahibi, ( ey) keremli cemalin sahibi, o (eksiksiz) tastamam kelimelerin(ayetlerin) ve makbul duaların velisi olan Allah! Cinlerin(kötü) nefislerinden ve insanların (kötü) bakışlarından felancaya afiyet ver.” (Abdülhddf Muhammed Harse, el-Edviyetü ‘l-İldhiyye ve ‘led’ıyetü ‘n-nebeviyye li cemf’i ‘l-emrazi ‘n-nefsiyyeti ve ‘l-cesediyye, sh:201)
Biz Bu Duayı Niçin Okumalıyız?
Görüldüğü üzere nazar isabeti hepimiz hakkında çok büyük bir tehlike teşkil etmektedir. Bu yüzden Ya’kub (Aleyhisselam)ın oğullarını tedbir için bir arada göstermek istememesi bizim için hikmetli bir ilimdir. Biz de evimizin arabamızın, çoluk-çocuğumuzun güzelliklerini özellikle bizi çekemeyen hasetçi insanlara göstermemeye gayret etmeliyiz. Zarar yaratmak ancak Allah-o Te’ala’ya ait ise de Allah-u Te’ala bazı kimselerin gözlerinin, çekemedikleri için kötü bakışlarını yahut Allah’ ın yaratmasını gözardı ederek “Maşaallah” demeden beğeniyle bakmalarını karşı tarafta bir zarar yaratmaya vesıle kılabilir.
Nitekim Ya’kub (Aleyhisselam) bu duasında: “Ben bu tedbiri tavsiye etmekle sizden bir belayı savuşturamam, zira her konuda karar ancak Allah-u Te’ala’ya aittir. Ama bize de tedbirli olmamızı emretmiştir. Bununla birlikte sizi koruması için ben ancak Allah-u Te’ala’ya güvendim. Sevdiklerini güvenceye almak isteyenler de ancak Allah-u Te’ala’ya tevekkül ve ıtimad etsinler” demek suretiyle bize de yol göstermektedir.
Burada mühim olan Ya’kub (Aleyhisselam)ın bu ihtiyatlı davranışını Allah-u Te’ala’nın beğeni ile bize aktarması ve dolayısıyla ona uymamızı tavsiye buyurmuş olmasıdır. Nitekim bu hususta:

“Şüphesiz ki biz ona (nazara karşı tedbirli olmayı vesair birçok gaybı konuyu) öğrettiğimiz için o büyük bir ilim sahibidir” (Yusuf Suresi:68) buyurmuş olması bizleri de Ya’kub (Aleyhisselam)ın bu ilminden istifade etmeye teşvik edicidir.
Duanın Okunuşu:

Kaynak: Cübbeli Ahmet Hocanın Kuranı Kerimdeki Tüm Dualar
Yûsûf Sûresi’nin 4. duası olan bu 13 sayfalık bölüm, kitaptan küçük bir bölümü oluşturduğu için ve kitabın tanıtımı amacıyla buraya eklenmiştir.
Cübbeli Ahmet Hoca Nazar
Nazar İlgili Konular: