1. Haberler
  2. Ayet ve Hadis
  3. Türpüşti Risalesi 3

Türpüşti Risalesi 3

Allahü Tealanın İsimleri ve Sıfatları Hakkında bilinmesi Lazım Gelenler İmam-ı Rabbani Hazretlerinin Mektübatının 1. Cild, 193.te ( Ehli Sünnetin Doğru İtikadını Edinmek İçin, Büyük İmam Türpüştinin Risalesini Okumak Pek Münasiptir.anlaşılması Kolaydır. Sohbet Derslerinizde Okursanız Çok İyi Olur) buyrulan Türpüşti Risalesi 3

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Beşinci Fasıl 

Allahü Tealanın İsimleri ve Sıfatları Hakkında bilinmesi Lazım Gelenler 

Allahü Teala’nın isimleri ve sıfatları vardır. Bu isimleri ve sıfatları da, zatı gibi kadim olup, ezeli ve ebedidir. Böyle olmasaydı, ( evveli ve sonu olmayan) Allahü Teala’yı anlatamaz ve sıfatlandıramazlardı. Allahü Teala’nın isim ve sıfatları hiçbir mahlu­ka, söylenemez, verilemez. Çünkü sonradan var olanın, kadimin sıfatlarını kendinde bulundurması ve O’nun ismi ile isimlendirilmesi mümkün değildir. Allahü Teala’nın sıfatları kendine mahsus, isimleri sadece O’na hasdır. İnsanlar bu sıfatları ve isimleri kullansa da, kullanmasa da, bunlara sahip olamazlar. 

Kullar, Allahü Teala için Alim, Kadir ve Müt­ekellim dediklerinde, Allahü Teala’nın Zatı ve O’nunla kaim olan sıfatlarını kasdederler. Yani bu sıfatlar ve isimler, insanlar için kullanılmış olsa da, Allahü Teala’dan ayrılıp, başkasına gitmezler. Biraz daha açıklayalım: 

Allahü Teala’nın ilim sıfatı vardır deriz. Kulları O’nu ilimle tavsif etsinler veya etmesinler, ilim O’nun zatından ayrılmaz. “Allahü Teala’nın sıfatları, O’nu vasfedenlerle kaimdir” diyenlere cevap olarak: “Hayır, o zaman kadim olan sıfatlar, muh­des (sonradan olma) olur. Muhdesle kaim olan da muhdes olur” deriz. 

Allahü Teala’nın, insanların sıfatlandırması ve isimlendirmesi ile değil, kendi sıfatları ve isim­leri ile sıfatlanmış ve isimlendirilmiş bulunduğu anlaşıldıktan sonra bilinmesi lazımdır ki, Allahü Teala’nın isim ve sıfatlarını bilmek, ancak, Allahü Teala’nın Kitabından, yahud Peygamber Efen­dimizin (Sa/lal/ahu Aleyhi ve Sellem) sahih hadis ve haberlerinden öğrenilir.

Zira mahluk, kendiliğinden, yaratanın sıfatlarını anlayamaz. Orada akıl ve kıyas da iş görmez. 

Bu da bilinince, anlaşılmış olur ki, Allahü Teala’nın Kur’an-ı kerimde ve alimlerin Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selleın)den haber verdikleri sahih haberlerde bildirilmiş olan isim ve sıfatlarını bırakıp, başka isim ve sıfatlar söylenemez. Mese­la, Allahü Teala’nın İlim sıfatı yerine, Marifet ke­limesi kullanılamayacağı gibi, Muhabbet yerine de aşk kullanılamaz. Cud sıfatı yerine de, yine cömert manasında olan Seha kullanılamaz. Çünkü Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde, Allahü Teala’nın sıfatları için, bu lafızlar (kelimeler, sözler) kullanılmamıştır. Bir kimse bu şekilde kullanmaya kalkışırsa, bidat ve dalalet yoluna sapmış olur. (İmam Huccetü’l islam -Rahimehullahu Teala-, ismi tavsif yoluyla kullanmak ile, isimlendirme şeklin­de kullanmak, ayrı şeylerdir, dedi ve buyurdu ki: Bir şeyi isimlendirmek, müsemmada, yani isim verilecek o şeyde bir nevi tasarruf dur. Böyle bir tasarrufa ise, ancak babanın, efendinin ve benzerinin hakkı vardır. Eğer bunlardan başkası isim koyarsa, o kişi kızar ve bana isim vermek ona mı düştü der. Yani isim koyma hakkına sahip olandan başkası bir kimseye isim vere­mez. Başkasının yapacağı şey, bu yakınlarından biri­nin verdiği isim ile o kişiyi çağırmaktır.

O halde kulun ne haddine ki, mutlak tasarruf sa­hibi olan ve hiç kimsenin kendisinde tasarrufta bulun­ması mümkün olmayan, Allahü sübhanehü ve tealanın münezzeh, müberra ve temiz zatına, kendiliğinden bir isim vermeye kalksın. Bizim üzerimize vacip olan, Al­lahü Teala’nın kitabında ve vahyin açıklanması olan Habibinin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sünnetinde bildirilmiş olan isimler ile hitap etmektir. Nitekim Al­lahü Teala A’raf suresi 180. ayetinde, Esmaü’l-hüs­na) En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’nu o güzel isimlerle çağırın. O’nun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının ceza­sına çarptırılacaklardır” buyuruyor.) (Akaid-i Nesefi) 

Sıfatları anlatmaya devam edelim: Allahü Teala’nın sıfatları, O’nun aynı da değildir, gayrı da değildir. Yani ne O’dur, ne O’ndan gayrisidir. Çünkü sıfat, mevsuf ( O sıfata sahip olanın ta ken disi isim) olamaz. Mevsuf (sıfatın sahibi) de sıfat olamaz. Yani ilim alim manasında olamayacağı gibi alime de ilim denemez. Bir kimse: “Ben Allahü Teala’nın sıfatlarına tapıyorum” dese, batıl, (boş ve asılsız) söz söylemiş olur. Aynı şekilde, benim mabudum, hayatdır,. ilimdir, kudretdir dese, yine yanlıştır. Bilakis benim mabudum hayy’dır, hayat O’nun sıfatıdır, alimdir, ilim O’nun sıfatıdır, kadir­dir, kudret O’nun sıfatıdır demelidir. 
Eğer dua ederken, ya hayat, ya ilim derse, batıl söz söylemiş olur. Buradan anlaşıldı ki, sıfatlar Al­lahü Teala’nın zatı değildir. 
(Allahü Teala’nın bu sıfatları, zatının aynı değil­dir:, zatının gayri de değildir. Eğer aynı olursa, sıfatlar olmamış olur. Eğer zatdan gayri olurlarsa, zat on­larsız mevcud olmuş olur. Halbuki Allahü Teala’nın zatı sıf atlarsız mevcud değildir. Eğer başka olsalardı, zatdan ayrı olmaları mümkün olurdu. Halbuki Alla­hü Teala’nın sıfatları, O’nun zatından asla ayrılmaz. (Şerh-i Akaid-i Nesefi) 
Şimdi sıfatların, Allahü Teala’nın gayrı ( O’ndan başka) olmadıklarını da açıklayalım: 
Başkalık, Allahü Teala ve sıfatları için caiz değildir. 
Çünkü başkalık iki ayrı şey ıçın söylenir ki, bunlardan biri yok olunca, diğeri yerinde kalır. Yahud bunlardan birinin olmaması, diğerinin vücuduna(varlığına), tesir etmez. Böyle düşünmek ise, Allahü Teala ve sıfatları hakkında caiz değildir. 
Sıfatları hakkında bilinmesi icap edenlerden biri de, Allahü Teala’nın sıfatlarından hiçbiri, bir başka sıfatının gayri de değildir. Biraz önce bunun açıklaması yapıldı. Ama bir sıfat diğer sıfatın aynı da değildir. Çünkü iki sıfat bir sıfat olmaz. Kudret sıfatı kudretle alakalı şeylerde söz konusu olup, ilimle alakalı şeylerde kullanılmaz. İlim de, bilgi ile alakalı olup, kudretle alakalı şeylerde kullanılmaz. Buradan anlaşılmış oldu ki, hiçbir sıfat diğer bir sıfatın aynı değildir, gayrı da değildir. 
Allahü Teala’nın sıfatları için, mütegayir (başka başka), yahud mütemasil (benzer), yahud mü tecanis (hem cins, aynı cins), yahud mütedadd (birbirine zıt) demek doğru değildir. Zira bunlar mahluklara ait sıfatlardır. Allahü Teala’nın sıfatları mahlukatın sıfatları gibi değildir ki, mahlukatın halleri O’nun için söylenebilsin. 

Böyle şeyler, Allahü Teala ve O’nun sıfatları hakkında caiz değildir. 
(İki gayri şey ona denir ki, birbirinden ayrılma­ları mümkündür. Bunun gibi hiçbir sıfat, diğer bir sıfatın zıddı ve münakızı (muhalifi) değildir. De­mek ki, rıza (beğenmek) sahat (beğenmemek, kız­mak) ın aynı değildir, zıddı da değildir. Kızmak be­ğenmenin aynı da, zıddı da değildir. Çünkü, Allahü Teala’nın rızası, kızmasını, gazabını izale etmez (gi­dermez). Bir sıfatı, diğer sıfatını meşgul etmez. Zira Allahü Teala’nın sıfatlarının birbirlerini meşgul etmeleri, birbirlerine mani olmaları ve sıfatlarının zeval bulmaları diye bir şey olamaz. (Fetava-i Birehne) 
Allahü Teala’nın ezeli isimlerinden biri Halıktır. halık (halk edici, yaratıcı)lık O’nun sıfatıdır. O mahluk değildir. Razıktır (rızık vericidir), rızık verilen değildir. Aynı şekilde Rabdır ( terbiye eden, yetiştirendir), terbiye olunan değildir. bu ikincile­rin hepsi mahlukata ait olup, fiilden önce, onlara fail denmez. ) 
Allahü Teala kadirrı olduğundan, kadim olma­yan, yeni sıfatlar, sonradan olma vasıflar, Allahü Teala için söylenemez. Allahü Teala’ nın zati sıfatları ile fili sıfatlar arasında, ezeli olmaklık bakımından fark yoktur. Allahü Teala, “Kendinden başka ma’bud bulunmayan Allah, Hayydır ve Kayyumdur” Bakara suresi 255. ayet-i kerimesi ile ve “O işitendir ve görendir” Şura suresi 11. ayet-i kerirrıesi ile zati sıfatlarını methettiği gibi, “O, yaratan, var eden, şekil veren Allah’dır” Haşr suresi 24. ayet-i kerime­si gibi ayetlerle de fiili sıfatlarını methetmektedir ve bildirmektedir. 
Buradan anlaşılmış oldu ki, Allahü Teala’yı fiili sıfatlarla anmak, O’nu methetmektir. Eğer mahlukatı yarattığı için bu methi hak etmiş olsaydı, halka muhtac olurdu. Halbuki muhtac olmaklık, sonradan yaratılmış olanın sıfatı olup, kadim olanın hali değildir. Bu sıfatlar mahlukatı yarat­makla alakalıdır denirse, yaratmadan önce methi hak etmemiş olur manası taşıdığından, bu da Al­lahü Teala’ya nakısa ( eksiklik) getirir. Allahü Teala noksanlık ve kusurdan münezzehdir. 
Sapık mezheplerin: “Önce halık değildi, sonra halık oldu” sözleri, sıfatların değişirliğini, başka şekle girdiğini, bir halin bitip başkasının başladığını ifade etmektedir ki, bunların hiçbiri Allahü Teala ve O’nun sıfatları hakkında doğru değildir. 

Balıklık, yaratmak, hep O’nun sıfatıdır, hiç birşey yaratmasa da, yaratmak sıfatı olmasaydı, yaratma işi nasıl meydana gelecekti. Bu durum mahluklara mahsus olup, fiil olmadan onlara fail denmez. Zira onların kudreti, peyder pey onlarda yaratılıyor. İşi yapmadan önce onlarda işi yapma kudreti yoktur. Allahü Teala ise, bütün sıfatları ile kadimdir. 
Yaratmasa da, ezelde yaratma kuvveti vardır. Bu­radan anlaşılmış oldu ki, kudretli halık O’nun ka dim ismidir ve halk bu isim vasıtasıyla yaratılmıştır. Yoksa Allahü Teala, mahlukatı yarattığı için, halık olarak anılmamıştır. Eğer yapabildiğini yapmazsa, yine kudretli ve yapabilecek durumdadır. Yapmak, yapabilmenin şartı değildir. Hak Teala yaratmaya, rızık vermeye ve bağışlamaya muktedirdir, yani halık, razık ve gafurdur demek, illa yaratacak, rızık verecek ve bağışlayacak demek değildir. 
Bilinmesi lazım gelenlerden biri de, Allahü Teala’nın sıfatlarını belli bir sıra dahilinde be­lirlemek doğru değildir. Yani sıfatlarından hiçbiri diğerinden önce değildir. Orada öncelik ve sonralık olmaz. Öncelik ve sonralık mahluklara ait sıfatlardandır. 
Zira önce yaşayan bir kişi olacak ki, ardından ona alim denebilsin. (Yani insanlar için önce hayat, sonra ilim sıfatları bir sıra ile bildirilir.) Halbuki Al­lahü Teala hep hay, hep alim idi ve hep böyle olur. Ne ilmi kudretinden evvel, ne de kudreti ilminden evvel idi. 
İsimleri hakkında da, bir mesele hariç, sıfatlar için söylenmiş olanları söyleriz. Bu da isim ve müsemma meselesi olup, ehl-i kıble arasında ihtilaflıdır. Yani isim zatının aynı mıdır, yoksa O’ndan gayrisi midir? İsim müsemmadan, yani zat-ı ilahiden gayridir diyenlerin sözünü itikad olarak kabul etmemelidir ki, beğenilen kavil (söz) değilir. Çünkü Allahü Teala’dan gayri olan her şey muhdestir, yani mahluktur ve sonradan olmadır. Allahü Teala için ise, mahluk kelimesini söylemek hiç uygun değildir. O Celle ve Ala böyle sıfatlardan, noksanlık ve ihtiyaç manası taşıyan vasıflardan çok yücedir, münezzehdir. 
Gelelimj Selef-i salihin ve onlardan sonra gelen Ehl-i sünnet ve’lcemaat alimlerinin sözlerine: İlk asrın ileri gelen alimleri bunun gibi meselelerde konuşmayı bidat saymışlar ve buyurmuşlardır ki, bi­zimAllahü Teala’nın isimleri ve sıfatları olduğuna, bu isim ve sıfatların sonradan olma eksiklik ve lekelerinden temiz bulunduğuna tam itikadımız olunca, “Aynı da değildir, gayrı da değildir” gibi sö­zleri dile almamamız, ihtiyata daha yakındır ve bu yol selamet (kurtuluş) yoludur. İlmi eksik, anlayışı az olan Müslümanlara daha uygundur. Diğer veci­hleri, mana ve deyişleri bildirmemizin sebebi, bu ihtilaf ve ayrılıklar, sıradan insanlar ve avam arasında yayıldığı ve açıkça konuşulduğu içindir. Manalarını iyi anlarlarsa, şüpheye düşmekten kur­tulurlar. zira bu itikad meselesidir; küçük bir ayrılık veya şüphe mümini büyük zarara sokar. 
Birinci asırdan ve Selef-i salihinden sonraki alimlerden bir kısmı, “İsim, müsemma değildir, müsemmadan gayrisi de değildir” demişlerdir. Sıfat ve mevsufda geçtiği gibi. Orada bu bahsi, delilleri ile açıklamıştık. Diğer bir kısım alimler diyor ki, aslında isim ve müsemma birdir. Delili de şudur: Allahü Teala Nisa suresi 36. ayetinde mealen, ”.Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi or­tak koşmayın” buyuruyor. Eğer isim, müsemmanın gayrisi, yani zatı ilahiden başkası olaydı, ma’bud (ibadet olunan), müsemma değil, isim olurdu. Bir kısmı da diyor ki, Allahü Teala’nın, Mevcud, Kadim gibi zatının isimlerinde isim ve müsemma bir­dir. Sıfatların isimlerinde, ne müsemmadır, ne de müsemmadan başkadır. Sıfatları anlatırken bunu bildirmiştik. 
Alimlerimizden her üç fırkanın, hepsinin delil­leri vardır. Her biri kendi re’yini isbat etmekte ve yine herbiri Allahü Teala’yı tenzihde çok dikkat göstermektedir. Fakat ihtilaf olduğu ve insanlar tam anlayamadığı için, bu sözlerde düşünüp, bu üçünden birini kendine İtikad edinme endişesiyle, onlara yardım için diyelim ki, isim müsemmadan gayridir demesinler. Çünkü bu sözde dinine zarar vardır. Biraz önce buna ait malumat vermiştik. 
Mümin kişi Allahü Teala’nın isimlerini ve sıfatlarını, zatı gibi hudus emarelerinden, yani mahlukata benzer, sonradan olma sıfatlardan münezzeh bilmelidir ve yine bilmek lazımdır ki, Kitab ve Sünnette, nerede Allahü Teala’nın bir ismi geçmişse, ondan murad müsemmadır, yani O is­min sahibidir. Murad ve maksad müsemma olunca, isim ve müsemma bir olmuş olur. Eğer bir kimse bu sözü anlayamazsa, biraz önce söylediğimiz usulü esas kabu !etsin ve o, Allahü Teala’yı, bütün isim ve sıfatları ile Kadim bilince, bu meseleyi bilmeme­sinin ona bir zararı dokunmaz inşaallahü’I aziz. 

Kaynak: Lalagül Dergisi / Cübbeli Ahmet Hoca

Türpüşti Risalesi ilgili Konular:

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Türpüşti Risalesi 3
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

BİLGİŞAH ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!