Ezanın Sünnetleri : İslam’da Ezanın Doğru Uygulama Rehberi
Ezan, İslam’da namaz vakitlerinin duyurulması için en önemli yöntemlerden biridir. Ezanın doğru ve sünnete uygun bir şekilde okunması, hem İslam’ın temel ibadetlerinden biri olan namazın vaktinde kılınması için önemlidir hem de toplumsal bilinci artırır.
1. Ezanı Yüksek Sesle Okumak
Ezanın amacı, namaz vaktinin girdiğini bildirmektir ve bu da ancak gür bir sesle daha iyi duyurulabilir. Yüksek sesle okunan ezan, İslam toplumunda namaz vakitlerinin farkındalığını artırır ve cemaati camiye çağırır. Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), bu konuda Abdullah İbni Zeyd (Radıyallahu Anh) için şöyle buyurmuştur:
فَقُمْ مَعَ بِلَالٍ فَأَلْقِ عَلَيْهِ مَا رَأَيْتَ فَلْيَأْتِ بِهِ فَإِنَّهُ أَنْدَى صَوْتًا مِنْكَ
Türkçe Meali: “Kalk! Bilal ile birlikte git, gördüğünü ona anlat, öylece ezan okusun. Çünkü o, ses bakımından senden daha gür ve uzundur.”
Kaynak: (Ebû Dâvûd, Salât: 28, no: 499, 1/189)
2. Ezan Cümleleri Arasına Duraksama Koymak
Ezanda her cümlenin arasını bir sekte ile ayırmak sünnettir. Bu duraksamalar, ezanın anlamını vurgular ve dinleyicilerin dikkatini çeker. İkamette ise cümle aralarını birleştirerek süratle okumak gerekir; bu, namazın başlamasına hazırlanma sürecini hızlandırır.
3. Ezanı Tertip Üzere Okumak
Ezan, belirli bir tertip üzere okunmalıdır. Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in iki müezzini de bu tertip üzere ezan okumuşlardır.
4. Ezan ve İkameti Peş Peşe Okumak
Ezan ve ikamet kelimelerini peş peşe okumak sünnettir. Bu yüzden bir kimsenin ezan okurken abdesti bozulsa, abdest alıp geri geldikten sonra ezana kaldığı yerden değil, yeniden başlaması sünnettir.
5. Ezan ve İkamette Kıbleye Yönelmek
Ezan ve ikamet sırasında kıbleye yönelmek sünnettir. Ancak:
حَيَّ عَلَى الصَّلَاةِ، حَيَّ عَلَى الْفَلَاحِ
“Haydi namaza, haydi felaha” derken yüzünü sağa ve sola çevirmek müstehaptır. Bu durumda ayaklar döndürülmez.
6. Tekbirin Cezimli Olması
Tekbir, yani “الله أَكْبَرُ” ifadesinin “Ra” harfinin cezimli olarak okunması sünnettir. Nitekim İbrâhîm en-Nehaî (Radıyallahu Anh) şöyle demiştir:
عَنْ إِبْرَاهِيمَ النَّخَعِيِّ رَضِيَ اللَّهُ تَعَالَى عَنْهُ قَالَ: الْأَذَانُ جَزْمٌ
Türkçe Meali: “Ezan cezimdir.”
Kaynak: (Sa’id ibni Mansûr, Süyûtî, ed-Dürerü’l-müntesira, no: 191, sh: 146; Murtaza ez-Zebîdî, el-İthâf, 3/40, 58; Aclûnî, Keşfu’l-hafâ, no: 1012, 1/374)
7. Akşam Namazı Dışında Ezan ile İkamet Arasını Ayırmak
Akşam namazı dışında, ezan ile ikamet arasını ayırmak sünnettir.
8. Ezanı Okuyan Kişinin Erkek Olması
Ezanı okuyan kişinin erkek olması gerekmektedir. Kadınların ezan okuması, ulemanın ittifakıyla mekruhtur.
9. Müezzinin Akıllı ve Takva Sahibi Olması
Müezzinin akıllı, takva sahibi ve ezanın sünnetlerini bilen biri olması gerekmektedir.
10. Müezzinin Namaz Vakitlerini Bilmesi
Müezzinin namaz vakitlerini bilmesi şarttır.
11. Müezzinin Her İki Parmağını Kulaklarına Sokması
Müezzinin ezan okurken her iki parmağını kulaklarının içerisine sokması sünnettir.
12. Müezzinin Tahâret Üzere Olması
Müezzinin abdestli olması, yani tahâret üzere olması sünnettir.
13. Ezanı Okuduğu Mescitte Namazı Kılması
Müezzinin ezan okuduğu mescitte namazı kılması sünnettir. Eğer bir kimse iki ayrı mescitte ezan okuyup birinde namaz kılarsa, bu mekruh sayılır.
14. Ezanı Ayakta Okumak
Ezanı ayakta okumak sünnettir.
15. Ezanı Sevabını Allah’tan İsteyerek Okumak
Ezan ve ikamette bulunmaktan ötürü ücret almak caiz değildir. Nitekim Osman İbni Ebi’l-‘As (Radıyallâhu Anh) şöyle demiştir:
عَنْ عُثْمَانَ بْنِ أَبِي الْعَاصِ رَضِيَ اللَّهُ تَعَالَى عَنْهُ قَالَ: إِنَّ مِنْ أُخِرِ مَا عَهِدَ إِلَيَّ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ تَعَالَى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ أَتَّخِذَ مُؤَذِّنًا لَا يَأْخُذُ عَلَى أَذَانِهِ شَيْئًا
Türkçe Meali: “Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in bana en son vasiyetlerinden biri de, ezana karşılık ücret almayan bir müezzin tutmamdı.”
Kaynak: (Tirmizî, Salât: 155, no: 209, 1/409; Nesaî, Ezan: 32, no: 671, 2/352)
Bu Hanefî mezhebinin görüşüdür. Hanbelî mezhebinde de kuvvetli olan görüş budur. Şafiî ve Malikîlere göre ise ezandan ötürü ücret almak caizdir.
Kaynak: (İmâm-ı Kâsânî, el-Bedâyi’u’s-sanâî’, 1/149-152)
Günümüzde, bu gibi vazifelerin boşta kalmaması için ücret almak caiz görülmüştür. Aslında bu maaş, namaz kıldırmak ve ezan okumaktan dolayı değil, bu vazifeye bağlı kalıp geçimini temin edecek başka bir işe gidememekten dolayı verilmektedir.
“Ruhul-Beyân Tefsîri”nde zikredildiğine göre, “Güzel sesli bir müezzin bu vazifesinden dolayı ücret isterse, sesi güzel olmayan bir kimse de bu vazifeyi ücretsiz yapmayı üstlenirse, hangisi tutulur?” konusunda iki görüş vardır. En doğru fetvaya göre, güzel sesli kimse ücretle tutulur, çünkü çirkin ses insanları nefret ettirdiği gibi, güzel ses de insanlar üzerinde olumlu etki yapar.
Kaynak: (İsmail Hakkı, Rûhu’l-Beyân, 2/409)
Müezzinin ücret almasının caiz olduğunu söyleyen âlimler, Ebû Mahzûre (Radıyallâhu Anh) hadîs-i şerîfini delil göstermişlerdir. Zira ezanını bitirdiğinde Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona içinde bir miktar gümüş bulunan bir kese vermiş ve sonra kendisine bereket duası yapmıştır.
Ebû Mahzûre’nin (Radıyallâhu Anh) müezzinlik görevi ve ücret alması hakkındaki rivayetler:
Müezzinin ücret almasının caiz olduğunu belirten âlimler, Ebû Mahzûre (Radıyallâhu Anh) hadîsini delil olarak göstermişlerdir. Zira Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ezanını bitirdikten sonra Ebû Mahzûre’ye içinde bir miktar gümüş bulunan bir kese vermiş ve kendisine bereket duası yapmıştır.
Nitekim, Abdullah ibni Muhayrîz (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır:
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مُحَيْرِيزٍ رَضِيَ اللَّهُ تَعَالَى عَنْهُ وَكَانَ يَتِيمًا فِي حِجْرِ أَبِي مَحْذُورَةَ بْنِ مِعْيَرٍ حِينَ جَهَزَهُ إِلَى الشَّامِ فَقُلْتُ لِأَبِي مَحْذُورَةَ: أَيْ عَمَّ إِنِّي خَارِجٌ إِلَى الشَّامِ وَإِنِّي أَسْأَلُ عَنْ تَأْذِينِكَ، فَأَخْبَرَنِي أَنَّ أَبَا مَحْذُورَةَ قَالَ: خَرَجْتُ فِي نَفَرٍ فَكُنَّا بِبَعْضِ الطَّرِيقِ فَأَذَّنَ مُؤَذِّنُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِالصَّلَاةِ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَسَمِعْنَا صَوْتَ الْمُؤَذِّنِ وَنَحْنُ عَنْهُ مُتَنَكِّبُونَ فَصَرَحْنَا نَحْكِيهِ نَهْزَأُ بِهِ فَسَمِعَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَأَرْسَلَ إِلَيْنَا قَوْمًا فَأَقْعَدُونَا بَيْنَ يَدَيْهِ فَقَالَ: «أَيُّكُمُ الَّذِي سَمِعْتُ صَوْتَهُ قَدِ ارْتَفَعَ»، فَأَشَارَ إِلَيَّ الْقَوْمُ كُلُّهُمْ وَصَدَقُوا فَأَرْسَلَ كُلَّهُمْ وَحَبَسَنِي وَقَالَ لِي: «قُمْ فَأَذِنْ»، فَقُمْتُ وَلَا شَيْءَ أَكْرَهُ إِلَيَّ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَلَا مِمَّا يَأْمُرُ نِي بِهِ فَقُمْتُ بَيْنَ يَدَيْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَأَلْقَى عَلَيَّ رَسُولُ اللَّهِ التَّأْذِينَ هُوَ بِنَفْسِهِ فَقَالَ قُلْ: «اللَّهُ أَكْبَرُ اللَّهُ أَكْبَرُ اللَّهُ أَكْبَرُ اللَّهُ أَكْبَرُ أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ أَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ أَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ، ثُمَّ -قَالَ لِي: «ارْفَعْ مِنْ صَوْتِكَ أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ أَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ أَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ حَيَّ عَلَى الصَّلَاةِ حَيَّ عَلَى الصَّلَاةِ حَيَّ عَلَى الْفَلَاحِ حَيَّ عَلَى الْفَلَاحِ اللَّهُ أَكْبَرُ اللَّهُ أَكْبَرُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ ، ثُمَّ دَعَانِي حِينَ قَضَيْتُ التَّأْذِينَ فَأَعْطَانِي صُرَّةً فِيهَا شَيءٌ مِنْ فِضَّةٍ ثُمَّ وَضَعَ يَدَهُ عَلَى نَاصِيَةِ أَبِي مَحْذُورَةَ ثُمَّ أَمَرَهَا عَلَى وَجْهِهِ ثُمَّ عَلَى قَدْيَيْهِ ثُمَّ عَلَى كَبِدِهِ ثُمَّ بَلَغَتْ يَدُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ تَعَالَى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سُرَّةَ أَبِي مَحْذُورَةً ثُمَّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «بَارَكَ اللَّهُ لَكَ وَبَارَكَ عَلَيْكَ، فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ! أَمَرْتَنِي بِالتَّأْذِينِ بِمَكَّةَ، قَالَ: «نَعَمْ قَدْ أَمَرْتُكَ، فَذَهَبَ كُلُّ شَيْءٍ كَانَ لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْ كَرَاهِيَةٍ وَعَادَ ذَلِكَ كُلُّهُ مَحَبَّةً لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
Türkçe Meali: “Beni Şam’a göndermeye hazırlarken Ebû Mahzûre (Radıyallâhu Anh)a: ‘Ey amca! Ben Şam’a doğru yola çıkıyorum, şüphesiz ki senin ezan okuyuşun bana sorulacaktır’ dediğimde, o şöyle anlattı: ‘Ben bir nefer (on kişilik grup) içinde yola çıkmıştım. Biz yolun bir yerinde bulunuyorken Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)-in müezzini Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve sellem)-in yanında namaz için ezan okudu. Biz de müezzinin sesini ondan yüz çevirdiğimiz halde işittik ve onunla alay etmek üzere, onu taklit ederek bağırarak ezan okuduk. Bunu duyan Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize bir topluluk gönderdi, onlar bizi (yakalayıp) onun huzurunda oturttular. O: ‘Sesini yüksek olarak işittiğim şahıs hanginizdir?’ diye sorunca, kavmin hepsi beni gösterdiler ve doğru söylediler. Bunun üzerine Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hepsini salıverdi, beni alıkoyarak bana: ‘Kalk! Ezan oku’ buyurdu. Ben de kalktım, o esnada Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)den ve bana emrettiği şey (olan ezan)dan nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden nefret etmiyordum. Nihayet Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in huzurunda ayakta durdum. Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizzat bana ezan kelimelerini telkin ederek şöyle buyurdu: ‘De ki: Allâhu ekber, Allâhu ekber, Allâhu ekber, Allâhu ekber! Eşhedü en lâ ilâhe illallâh, eşhedü en lâ ilâhe illallâh, eşhedü enne Muhammeden Rasûlullâh, eşhedü enne Muhammeden Rasûlullâh, Hayye ale’s-Salâh, Hayye ale’s-Salâh, Hayye ale’l-Felâh, Hayye ale’l-Felâh. Allâhu ekber, Allâhu ekber, lâ ilâhe illallâh’ Buyurdu. Sonra bana: ‘Namazını tamamladığın zaman bana gel’ dedi. Ben tamamladım ve Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in huzuruna geldim. O bana bir kese içindeki gümüşü verdi. Sonra Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) başımı, gözlerimi, karnımı ve sırtımı elleriyle sıvazlayarak bereket duası yaptı. Sonra bana: ‘Şimdi git ve ezan okumaya devam et’ buyurdu.”
Diğer Konular: