Altıncı Fasıl Sıfatların Mertebeleri ve Müşkül ve Müteşabihlerin Kısımları
Kur'an-ı kerimde ve sahih hadislerde Allahü Teala'nın sıfatları hakkında bildirilenlere, bildirildiği gibi iman etmek şart olup, bunlar üzerinde rey ve kıyasla, yani ictihadla söz söylemek haramdır.1
1-) Bir insan kendi ismi ile çağrıldığı gibi, mesela Zeyd, Amt:, (Ahmed, Hasan) dendiği gibi, bir sıfatla çağrılmak istenildiğinde de, güzel ve övücü sıfatlardan başkasıyla çağrılmamalıdır. Şerifı alim gibi sıfatlarla hitap edip, uzun, siyah, beyaz gibi sıfatlar kullanmamalıdır. Bu sıfatlara sahip olsa da söylememelidir. Bunlar hakaret için söylenen sözlerdir. Bunun gibi, Hak Sübhanehüyü de, O'nun şerefi ve yüksek manalı isimlerini söyleyerek dile almalıdır. O'nun bu isimleri tevkifidir. (Ya kendisi, ya vahyini beyan eden Habibi bildirmiştir.) Yahud da noksanlık manası taşımayıp, tazim, saygı ve yüceltme ifade eden sıfatlar kullanmalıdır. O halde, Ey alemin halikı demelidit:, her ne kadar maymun ve domuz, alem sözünün manasına girse de ey maymunların ve domuzların yaratıcısı dememelidir. Ey ok atıcı veya öldürücü dememeli, yalnız olarak ya Müzill (aşağılıyan) söylememeli, yani yalnız başına kullanıldığında bir horlama (ayıplama, aşağılama, noksan getiren) manalardan kaçınmalıdır. Halbuki Müzillı Allahü Teala'nın Esma-i hüsnasından, yani Kur'an-ı kerimde bildirdiği doksandokuz güzel isimlerinden biridir. Amma Müzillı tek başına kullanıldığında manasında bir övgü ve tazim yoktur. Bunun için, ya Muizz (ey yücelten), ya Müzill (ey alçaltan) birlikte kullanılmalıdır. Çünkü iki ismin birlikte kullanılmasında medih vardır. Zira izzet ve zillet O'ndandır. Bunun gibi Hafid (düşüren) ism-i şerifini yalnız kullanmamalı, Rafi' ism-i şerifi ile birlikte kullanıp, yukarı çıkaran ve aşağı indirenin, gerçekte O olduğunu bilmeli ve bildirmelidir.
Çünkü bu konu, bir kimsenin kendi ictihadı ile konuşabileceği, yahud zan ve düşüncesini ileri süreceği, yahud mevzuyu hafife ve kolaya alacağı seviyeden çok daha yüksek ve büyüktür. Allahü Teala Kur'an-ı Kerimde buna işaret ediyor ve A'raf suresi 33. ayetinde mealen, "Ey Habibim, de ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi O'na ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır" buyuruyor.2
2-) Bunun için, yed, vech, istiva (yani Kur'an-, kerimde bildirilen ve terceme edildiğinde insanı hatırlatan elı yüz, oturma manalarını düşündüren) ve benzerlerini Farsçaya ve diğer dillere çevirmeyi caiz görmemişlerdir. Eğer bunları söylemek icap ederse, ayet ve hadiste geçtiği gibi söylemelidir. Bir kimse, "halektü biyedeyye" (Ey iblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir?) ayetini okurken, elini hareket ettirse, veya "Müminin kalbi Rahmanın parmaklarından iki parmağı arasındadır. .. " hadis-i şerifini söylerken, parmağına işaret etse, O'nun elini ve parmağını kesmelidir. Çünkü bu hareket teşbih ve tecsim manası ifade etmektedir. Yani Allahü Teala, insan gibidit:, insan gibi parmakları vardır ve maddedir düşüncesini taşımaktadır. Halbuki Allahü Teala bu gibi şeylerden münezzehdir. Buradan bir daha anlaşılmış oldu ki, isim ve fayda benzerliği dışında, Allahü Teala'nın sıfatları ile halkın sıfatları arasında bir ortak taraf ve benzerlik yoktur. (Akaid-i Hüseyni)
Bu konuda Kitab ve Sünnetin hududunu aşan iki fırka vardır. Biri ayet ve hadislerde sıfat olarak bildirilen isimlere zahiri (Lugata göre) mana vermekte o kadar ısrar ve taşkınlık ettiler ki, iş benzetmeye ve şekille bildirmeye kadar vardı. Öbür fırka ise, bu isim ve sıfatları zahirden o kadar uzaklaştırdılar ve yok ettiler ve hakikatten mecaza taşımakta o kadar gayret ve çaba gösterdiler ki, nerede ise kullanılmaları manasız ve lüzumsuz oldu ve onlar bu sıfatların isimlerini inkar ettiler. Bu iki fırka da, dalalettedir, doğru yoldan ayrılmıştır.
Hak ve doğru mezhep ise burada, iki taraftan birinde bulunmamaktır. Sevad-ı A'zam denen Ehl-i sünnet ve cemaatin, Kur'-an-ı kerimde ve sahih hadislerde, Allahü Tealanın sıfatları ve sıfat manası taşıyan ifadeler hakkındaki sözleri üç kısımdır:
Biri, açık olanlar. Allahü Teala'nın ilmi ve kudreti gibi. Burada en doğru söz, böyle sıfatlarda, tevil (göründüğü manasından başka mana vermek) caiz değildir. Onun esas manası, kelimenin zahirinden anlaşılan dır.
Diğeri, zahir manayı vermeli ve hangi lafız üzere geldiyse onu sürmeli ve mecaz manasına götürmemelidir. Bir şeyin hakikatinden, şüphesiz bilgi ve tam mana edinilmiyor ve bir şeyler örtülü kalıyorsa, rey ve kıyas ile hakikatini açmamalı, onu zahir manasıyla kabul etmeli, nitelik ve niceliği ona yaklaştırmamalıdır. Yed, vech, sem', basar ( el, yüz, kulak, göz) bu kısma girer. Bunlar hakkındaki İtikad şöyle olmalıdır ki, bunlar ve buna benzer olanlar, aza ( organ) değil yani vücudun bir kısmı değildir. Bunlar Allahü Teala'nın sıfatlarıdır. Bunların nasıllığı, niceliği, şekli şemali yoktur, olduğunu düşünmek bile caiz değildir.
Ehl-i hak bu ikinci kısmı inceleyip, o isimlerin hakikatleriyle alakalı olarak, "Bu sıfatlar da yorumlanmaz; zira teşbih ve temsile, yani benzetmeye ve şekillendirmeye yol açar. Mecaza da hamledilmez. Çünkü Kitap ve Sünnet, bunun aksine hükmediyor" dediler ve Hakkın, bu iki yolun ötesinde (yani teşbih ve tecsime meyletmeden) bir başka izah yolu vardır" buyurmuşlar ve onlar bu yolu seçmiş ve beğenmişlerdir.
"Bu hususta tevil yanlıştır" şeklindeki görüşlerinin delillerinden biri şudur ki, bu sıfatlardan biri hakkında tevile cevaz verilirse, burada mutlaka muhtelif bir kaç tevil söz konusu olur ki bu durumda kaçınılmaz olarak o birkaç manalandırmadan biri doğru, diğerleri yanlış olur. Allahü Teala'nın sıfatlarına yanlış manalar veren ise, mazur olmayıp, aksine dinini tehlikeye sokmuş olur. Bunun da delili şöyle açıklanabilir: "Müteşabih ayet ve hadislerle işaret olunan sıfatları tevil etmek doğrudur" diyenler, yed ( el) sıfatını, kuvvet ve kudret ve nimet ile tevil etmişlerdir. Oysa Allahü Teala'nın kelamı, onların sözlerinin fasid ve bozuk olduğunu gösteriyor.
Zira yed ( el) kelimesi Kur'an-ı kerimde bazen tesniye şeklinde, yani iki el olarak bildirilmektedir ve Sad suresi 7 S. ayetinde mealen, ''.Allah: "Ey iblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin" buyurmuştur. Maide suresi 64. ayetinde de mealen, "Yahudiler, Allah'ın eli bağlıdır (sıkıdır) dediler. HaYı dedikleri yüzünden elleri bağlanası ve lanet olasılar! Hayır, bilakis, Allah'ın elleri açıktır, dilediği gibi verir ... " buyurulmaktadır.3
3-) Adem aleyhisselam'ın yaradılışında iki elin zikri, Adem aleyhisselamın yaratılmasının Allahü Tealaya hasseten nisbet edilmesindendir. Yani ben, onu, ana-baba ve başka vasıtalar olmadan yarattım demektir.
"Allahü Teala'nın elleri açıktır", yani cömertliği bol, keremi ziyadedir, demektir. Yed de sem', basar ve vech gibi Allahü Teala'nın zatına ait sıfatlarındandır. Ona inanmaktan ve nasıl olduğunu araştırmamaktan başka çıkış yolumuz yoktur. Nasıl olduğuna müdahale edip, konuşmak haddi aşmak olur. (Tefsır-i Hüseynı)
O halde, Allahü Teala'nın Peygamberlerinin dili ile bildirdiği kendi sıfatlarını, bildirdiği şekilde al, ve sakın tevile kalkışma! O'nun sıfatlarının her biri Sem' (işitme), Basar (görme), Kelam (söyleme) ve diğer sıfatlar gibi, Hak tealanın kendi zatında bulunduğunu bildirdiği, zatına layık ve münasip sıfatlardır. Bunun gibi müteşabih ayet ve hadislerde bildirilmiş olan, yed (el), vech (yüz), ayn (göz), Cenb (yan), Kadem (ayak), Yemin (sağ), İsba' (parmak), İstiva her arş (Arşın üzerinde karar kılmak), Meci' (gelme), Nüzul (inme) gibi sözler ve kelimeler hakkında Selef-i salihinin mezhebi, yani usul ve yolu odur ki, yedi (eli) kudre???? Vechi zat, aynı basar, istivayı istila ... ile tevil etmemeli, Al-i İmrhan suresi 7. ayetinde mealen bildirdiği gibi, "Allahü Teala'nın bu zatına ait sıfatlarının zat-i pakine layık ve münasip olduklarına iman ettim" demelidir.
Not: Ancak halef (ilk 3 asırdan sonra ulema) bir takım cahiller Allahü Teala hakkında yaratıklara ait sıfatları kullanmasınlar diye bu gibi müteşabihleri tevil etmişlerdir ki bu konuda: "Selef in mezhebi daha selametli ise de Halefin yolu yanlış manaları önlemekte daha muhkemdir" denilmiştir.
Dolayısıyla Allahü Teala'nın "yed" sıfatı ikilenebilmektedir fakat bunun kuvvet manasıyla tevil edildiğini varsaydığımızda Allahü Teala hakkında "iki kuvvet, iki kudret sahibi" denemeyeceği gerçeğiyle karşılaşırız. Eğer genel manada kuvvet ve kudret ile tevil edilse yine doğru olmaz.
Çünkü hiç şüphe yoktur ki, "Ey iblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten, seni men eden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin" mealindeki (Sad suresi 7.) ayet-i kerimesinde Adem (Aleyhisselam) ait hususi bir fazilet açıklanmıştır ki, bu şeref, Ona secde ile emrolunan meleklerde yok idi.
Yok eğer, "Ey iblis, kuvvet ve kudretimle yarattığım bir kimseye secde etmekten seni hangi şey men etti"' buyurulsaydı, Adem (Aleyhisselam)ın bir başkası üzerine fazileti olmaz ve o zaman iblis, "Beni de kuvvet ve kudretin ile yaratmışsın" diyebilirdi. Böylece bütün canlılar, cansızlar ve bitkiler, bu fazilette Adem (Aleyhisselam)a eşit olurlardı.
Yed ( el) kelimesini, nimet ile de tevil etmek ( yorumlamak) doğru değildir. Zira Allahü Tealanın nimetleri sayılamayacak kadar çoktur.
O halde bunlara iki tane demek, bir mana ifade etmez. Şunu da söyleyelim ki, nimet mahluktur. Mahlukun mahluku yaratması ne mümkün! Böyle hadis-i şerifler çoktur ve böyle tevillerin yapılamayacağını bildirmektedirler.
Kur'an-ı Kerim'deki ve hadis-i şeriflerdeki halka hitabı, Arapların bildiği ve dillerinde kullandığı manaya halmi etmek lazımdır. Arap usulüne uymayan tevilleri kullanmaya itibar olunmaz. Biz nerede tevili beğenmediysek, ya o tevili, Kur'an-ı kerimin geldiği ve hadis-i şerifin bize ulaştığı dile tam uygun bulmadığımızdandır ki, onu reddediyoruz, ya da lafzın ( o sözün) bir kaç manaya geldiğini görüp murad-ı ilahinin, bunlardan hangisi olduğu anlaşılamadığından tevil etmemeli diyoruz. İstiva, nüzül, ve benzerleri bu kısımdan olup, zahirini kabul etmeli, batınına, iç manasına geçmemelidir.
Nasıl olduğu ile uğraşmamalıdır. Çünkü Allahü Teala ve sıfatları için nasıl diye sorulmaz. Konuşmada tevile ihtiyaç düşerse, tevil edil mesi lazım gelirse, biz tevili inkar etmeyiz. Amma bildiğimiz zahirini, yani görünüş manasını hüccet ve delilsiz bırakmayı caiz görmeyiz. Bize bu hususta şu kadarı yeter ki, nasıllığı ile uğraşmayız ve Allahü Teala hakkında, nasıldır ne gibidir süalleriyle ve cevapları ile uğraşmayı Al-i İmran suresi 7. ayetindeki, "Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşabih ayetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancakAllah bilir. İllinde yüksek payeye erişenler ise, O'na inandık, hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. Bu inceliği ancak akl-ı selim sahipleri düşünüp anlar" beyanı kısmından sayarız.
Bazıları "verrasihüne" kelimesinin başındaki vav harfini atıf (bağlaç) olarak kabul etmişlerdir ki, bu taktirde mana "Halbuki Onun tevilini ancak Allah ve ilimde yüksek payeye erişenler bilir:' şeklindedir.
Bir diğer kısım daha vardır ki, onlar gerçekte sıfat kısmından değillerdir. Lakin sıfat yapısına benzeyen bir takım lafızlarla sıfat manalarından bir manaya gelir ve Arap dilinde, onun manası açık olur. Bu kısım tevil olunabilir. Zira buna görünen mana verilirse, fesada ve yoldan çıkmaya sebep olur. Mesela meal-i şerifi ''.Allaha karşı aşırı gitmemden dolayı bana yazıklar olsun" olan Zümer suresi 56. ayet-i kerimesini böyle manalandırmakta hiçbir alim duraklamaz. Hadis-i şerifte, "Hacerü'l esved yeryüzünde Allah'ın yemini (sağ eli)dir" buyuruldu. Buna lugat manası vermek ilhad ( dinden çıkmak) olur. "Yemen tarafından Rahmanın nefesini buluyorum" hadis-i şerifine de lugat manası verilirse, çok bozuk bir şey ortaya çıkar. "Bana yürüyerek gelene, ben seyirterek giderim" hadis-i kudsisine de lugat manası vermek, teşbih (mahluklara benzetme) olur.
Ama bunun manası açıktır. Yani Allahü Teala kullarına ihsan ve kerem sıfatları ile tecelli etmek istedi de, onların anlayabileceği bir tarzda, Pey gamberin (Sal/al/ahu Aleyhi ve Sellem) dili ile onlara: "Kim bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak giderim:' diye haber verdi ki buradan, maksadın, sen hangi amelle bana yaklaşırsan, ben sana o yaptığının kat kat sevabını veririm manası olduğu anlaşılmış oldu.
Bu hususta çok müşkil ve tevili çok zor hadisler vardır. Tevilleri zaruri olmakla beraber, o tevil için uygun söz bulmak ( o manayı ifade edecek kelime bulmak) imkansız olduğundan, isteyerek onun teviline girmek haramdır. Nitekim meal-i şerifi, "Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme" olan İsra suresi 36. ayeti buna bir örnektir.
Allahü Teala'nın sıfatları, manası müşkil olanların ve müteşabihlerin açıklanması hakkında Hak yolda olanların mezhebi, görüşü ve yolu bundan ibarettir.