Müsebbeʻât-ı Aşere (Yedi Kere Tekrarlanan On Zikir)
Mevlâna Molla Câmî (Kuddise Sirruhû) **”Nefahâtü’l-Üns”**de, İmâm-ı Gazali (Rahimehullah) **“İhya-ü ulûmiddîn”**de, İmâm Ebû Tâlib el-Mekkî (Rahimehullah) **”Kûtu’l-Kulûb”**de, Abdülkadir el-Geylânî (Kuddise Sirruhû) **”el-Gunye”**de, Şeyh Kutbuddîn el-İznîkî (Kuddise Sirruhû) **”Evrad-ı Zeyniyye Şerhi”**nde, Şeyh Fazlullah Muhammed ibni Eyyub (Kuddise Sirruhû) **”Fetâvây-ı Süfiyye”**de, İsmâîl Hakkı Bursevî (Rahimehullah) **”Rûhu’l-Beyân Tefsîri”**nde ve birçok alim, Sa’îd ibni Sa’id’in, Ebû Taybe’den nakline göre Kürz ibni Vebre (Rahimehumullah)’ın anlattıklarını zikretmişlerdir.
Kürz ibni Vebre (Rahimehumullah) anlatıyor:
Bana Şam ehlinden bir kardeşim gelerek, bir hediye getirdi ve “Bu hediyemi kabul et ki, bu mu’teber bir hediyedir” dedi. Ben: “Ey kardeşim! Sana bu hediyeyi kim verdi?” deyince, o: “İbrâhîm-i Teymî (Kuddise Sirruhû) verdi” dedi. Ben: “Ona bu hediyeyi kimin verdiğini sordun mu?” deyince, “Sordum” dedi ve şöyle anlattı:
Bir gün Kâbe’nin yanında oturmuş tehlîl ve tesbihle meşgulken bir kişi gelip bana selâm verdi ve sağ yanıma oturdu. Ben, onun gibi heybetli, nûrlu, hoş kokulu, güzel kıyafetli bir kimse görmedim. Ben ona “Ey Allah’ın kulu! Sen kimsin ve nereden gelirsin?” diye sorunca, “Ben Hızır’ım” dedi. Ben: “Neden bana geldin?” deyince, “Sana selâm vermek ve seninle Allah için muhabbet etmek için geldim” dedi ve şöyle devam etti:
“Benim yanımda bir hediye vardır ki, onu sana vermek istedim.”
Ben “O hediye nedir?” diye sorunca, o:
“Buna ‘Müsebbe’ût (Yedi kere okunan on zikir)’ derler ki, her gün güneş doğmadan ve batmadan evvel bunları okuyasın.”
Bunlar da: Fâtiha-i Şerîfe, Mu’avvizeteyn (Felâk ve Nâs Sûreleri), İhlas-ı Şerîf, Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn, Âyetü’l-Kürsî, ve tesbih, hamd, tevhid, tekbirden oluşan zikir, salât-ü selâm, mü’min erkekler ve kadınlar için istiğfar ve şu duâdır:
Sûrelerden Sonraki Zikirlerin Birlikte Okunuşu
Arapça Metin:
سُبْحَانَ اللَّهِ وَالْحَمْدُ لِلَّهِ وَ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاللَّهُ أَكْبَرُ اللَّهُمَّ صَلِّ وَسَلَّمْ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِهِ وَأَصْحَابِهِ وَعَلَى سَائِرِ الْأَنْبِيَاءِ وَالْمُرْسَلِينَ اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِجَمِيعِ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ الْأَحْيَاءِ مِنْهُمْ وَالْأَمْوَاتِ بِرَحْمَتِكَ يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ . اللَّهُمَّ افْعَلْ بِي وَبِهِمْ عاجِلاً وَأَجِلاً فِي الدُّنْيَا وَالدِّينِ وَالْآخِرَةِ مَا أَنْتَ لَهُ أَهْلٌ وَلَا تَفْعَلْ بِنَا وَبِهِمْ يَا مَوْلَانَا مَا نَحْنُ لَهُ أَهْلٌ . إِنَّكَ غَفُورٌ حَلِيمٌ جَوَادٌ كَرِيمٌ رَؤُفٌ رَحِيمٌ . »
Türkçe Okunuşu:
Subhânallâhi velhamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vallâhu ekber. Allâhumme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve ashâbihî ve alâ sâiri’l-enbiyâi ve’l-mürselîn. Allâhumme ğfir lî ve li-vâlideyye ve li-cemîi’l-mü’minîne ve’l-mü’minâti ve’l-müslimîne ve’l-müslimâti’l-ahyâi minhum ve’l-emvâti bi-rahmetike yâ erhamer râhimîn. Allâhumme if’al bî ve bihim âcilen ve âcilen fî’d-dünyâ ve’d-dîni ve’l-âhireti mâ ente lehu ehlün ve lâ tef’al binâ ve bihim yâ mevlânâ mâ nahnu lehu ehlün. İnneke gafûrun halîmun cevâdun kerîmun raûfun rahîm.
Türkçe Anlamı:
“Allah’ı tesbih ederim. Allah’a hamdederim. Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Allah her şeyden büyüktür. Ey Allah! Muhammed’e, O’nun âline ve ashâbına, diğer peygamberlere ve rasûllere salât-u selâm eyle. Ey Allah! Beni, ana-babamı, bütün inanan erkek ve kadınları, dirilerini, ölülerini mağfiret eyle (bağışla). Ey Acıyanların en acıyıcısı rahmetinle (muamele eyle)! Ey Allah! Bana ve onlara, dünya, din ve âhiret hususlarında, şu anda ve gelecekte Sana lâyık olanı yap. Ey Mevlâmız! Bize ve onlara, bize yakışanı yapma, şüphesiz ki Sen ziyâde mağfiret eden, hiç acele etmeyen, cömert, kerem sahibi, esirgeyen ve acıyansın.”
İşte bu sûrelerin ve duânın her birini yedişer yedişer oku. buyurdu. Bunun üzerine ben: “Bu hediyeyi sana kim verdi?” deyince, “Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) verdi” dedi. Ben yine “Bunun sevabından ve fazîletlerinden bana haber ver” dedim. O, “Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile görüştüğün zaman ona sorarsın, o sana söyler” dedi.
İbrahim Teymî (Kuddise Sirruhû) şöyle devam etti:
Ben bu “Müsebbeât” ile meşgul olurken bir gece rüyamda şöyle gördüm: “Melekler gelip beni cennete soktular. Cennette olanları gösterdiler. Ben onlara gördüğüm yüce makamların kimlere ait olduğunu sorunca, “Senin yaptığın gibi (bu zikir ve duaları) yapanlarındır” dediler.
Sonra, bana cennetin meyvelerinden yedirdiler, suyundan içirdiler. O arada, Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) geldi, yanında yetmiş peygamber ve yetmiş saf melek vardı ki, her saf doğu ile batı arasını dolduruyordu. Sonra, Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bana selâm verdi ve elimden tuttu. Ben “Ya Rasulallah! Hızır Aleyhisselâm bu hadîsi senden işittiğini bana söyledi” deyince, Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) üç kere:
صَدَقَ الْخَضِرُ صَدَقَ الْخَضِرُ وَكُلُّ مَا يَحْكِيهِ فَهُوَ حَقٌّ وَهُوَ عَالِمُ أَهْلِ الْأَرْضِ وَهُوَ رَئِيسُ الأَبْدَالِ وَهُوَ مِنْ جُنُودِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ فِي الْأَرْضِ
“Hızır doğru söyledi. Hızır doğru söyledi. O ne söylediyse haktır. Yer ehlinin âlimidir. Ebdal’in (Allah dostlarının) reisidir. O, Allâh-u Azze ve Celle’nin yeryüzündeki ordularındandır.” buyurdu.
Ben: “Yâ Rasûlellah! Buna devam edip de benim gördüğümün bir mislini göremeyenlere bana verilenlerden bir şey verilecek midir?” diye sorunca Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem):
**وَالَّذِي بَعَثَنِي بِالْحَقِّ إِنَّهُ لَيُعْطَى الْعَامِلُ بِهَذَا وَإِنْ لَمْ يَرَنِي وَلَمْ يَرَ الْجَنَّةَ إِنَّهُ يُغْفَرُ لَهُ جَمِيعُ الْكَبَائِرِ الَّتِي عَمِلَهَا وَيَرْفَعُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ عَنْهُ غَضَبَهُ وَمَقْتَهُ وَيُؤْمَرُ صَاحِبُ الشِّمَالِ أَنْ لَا يَكْتُبَ عَلَيْهِ شَيْئًا مِنَ السَّيِّئَاتِ إِلَى سَنَةٍ وَالَّذِي بَعَثَنِي بِالْحَقِّ نَبِيًّا مَا يَعْمَلُ بِهَذَا إِلَّا مَنْ خَلَقَهُ اللَّهُ تَعَالَى سَعِيدًا وَلَا يَتْرُكُهُ إِلَّا مَنْ خَلَقَهُ شَقِيًّا . »
“Beni hak ile gönderen Zât’a yemin olsun ki, bununla amel eden kişi, (senin gibi rüyasında) beni göremese de, cenneti göremese de şüphesiz onun yaptığı büyük günahların tamamı, kendisi için bağışlanır. Allâh-u Azze ve Celle ondan hışmını ve gazâbını refeder (kaldırır). Solunda olan meleğe, onun aleyhine bir seneye kadar günahlarını yazmaması ile emrolunur. Beni hak ile peygamber olarak gönderen Zât’a kasem olsun ki, bununla ancak, Allâh-u Teâlâ’nın sa’îd (iyi) olarak yarattıkları amel eder ve bunu ancak Allâh-u Teâlâ’nın şakî (kötü) olarak yarattıkları terkeder.” buyurdu.
(Ebû Tâlib el-Mekki, Kütü’l-kulüb, el-Faslü’r-rabi: 1/7; İbnü Asakir, Târîh-u Dimeşk: 16/429; Gazali, el-lhya-Dâru’l-minhác. Tertibü’l-evråd, Beyânü evrådi’n-nehår: 2/476-479; Zebîdi, İthâfü’s-sâde: 5/135)
(Bu rivayetten dolayı bu zikirleri yapmayanların kötü halde öleceklerine hükmedilemez, ancak hafife alarak terk edenlerin sû-i hâtime (kötü son) olabileceğine inanılır. Ölünceye kadar bu virde devam edenlerin sonlarının güzel olacağına kanaat getirilebilir.)
Bu rüyadan sonra, İbrâhîm Teymî (Kuddise Sirruhû), cennette yediği yemekler ve içtiği şaraplardan dolayı, dört ay ne bir lokma yedi, ne de bir yudum su içti. (Câmi’, Nefahâtü’l-Üns: 33-35)
İmam Gazâlî (Kuddise Sirruhû), gündüz virdlerini zikrettikten sonra: “Hızır (Aleyhisselâm)ın İbrâhîm Teymî (Rahimehullah)’a hediye ettiği ve sabah akşam okumasını vasiyet ettiği Müsebbeât-ı Aşereyi okuyan kişi fazîleti kemâle erdirmiş olur ve böylece geride zikrettiğim tüm duaları okumanın faziletleri kendisinde toplanmış olur” demiştir.
İmam Zebîdî’nin beyanı vechile; bu rivayetin senedinde zayıflık varsa da fazîletli ameller babında, hele bir de bütün ümmet bu rivayeti kabul ile karşılamışken bu zayıflık bağışlanır.
Muhterem kardeşlerim! Nasıl öleceğini bilmeyen biz âcizler, her gün güneş doğmadan ve güneş batmadan bu virde devam edelim ki, îman selâmetiyle ölmeye muvaffak olabilelim.
Üstadımız Mahmud Efendi’nin, Şeyhi Ali Haydar Efendi (Kuddise Sırruhûma)’dan naklen defterine kaydettiğine göre:
“Her kim güneş doğmadan ve güneş batmadan, dört kere, (tevhide dair en büyük şahitliği ihtiva eden) Âl-i İmrân Sûresi’nin 18. âyet-i kerîmesini, zikredilecek duâ ile beraber okursa, (dört kere okuması, îmanına dair dört şâhit yerine geçeceğinden) son nefeste îmânı kendisine bağışlanır. Buna devam eden zata hüsn-ü hâtime (güzel son) ihsan ve müyesser olacağı bi’ iştibahtır (şüphesizdir).”
Bu rivayet Hâlid-i Bağdâdî (Kuddise Sirruhû)ndan da nakledilmiştir. (Aşık Muhammed el-Hâlidi, Miftahu kenzi’l-esrûr, sh: 21)
Îman Selâmeti İçin Okunacak Ayet-i Kerîme ve Duâsı
Arapça Metin:
شَهِدَ اللَّهُ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ وَالْمَلَائِكَةُ وَأُولُوا الْعِلْمِ قَائِمًا بِالْقِسْطِ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ * وَ أَنَا أَشْهَدُ بِمَا شَهِدَ اللَّهُ بِهِ وَاسْتَوْدِعُ اللَّهَ هَذِهِ الشَّهَادَةَ وَهِيَ لِي وَدِيعَةٌ عِنْدَ اللَّهِ إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ الإِسْلَامُ »
Türkçe Okunuşu:
Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve ve’l-melâiketü ve ulû’l-ilmi kâimen bil-kıst(i) lâ ilâhe illâ huve’l-azîz(u)l-hakîm(u). Ve ene eşhedu bimâ şehidallâhu bihi ve estavdiullâhe hâzihi’ş-şehâdeh(i) ve hiye lî vedî’atun inde’llâh(i) inne’d-dîne inde’llâhi’l-İslâm(u).
Hadisler ve Dualar
Hadis 1: Abdullah ibni Amr’dan Rivayet
Arapça Metin:
عَنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «مَنْ قَالَ: «سُبْحَانَ اللَّهِ وَبِحَمْدِهِ» مِائَةَ مَرَّةٍ قَبْلَ طلُوعِ الشَّمْسِ وَمِائَةً قَبْلَ غُرُوبِهَا كَانَ أَفْضَلَ مِنْ مِائَةِ بَدَنَةٍ.»
Türkçe Okunuşu:
Abdullah ibni Amr (Radıyallahu Anhuma)dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Her kim güneş doğmadan yüz kere ve güneş batmadan önce yüz kere: «سُبْحَانَ اللَّهِ وَبِحَمْدِهِ» “Allâh-u Teâlâ’yı tesbih ederim ve O’na hamdederim.” derse, (bu zikir) yüz deve (kurban etmek)ten daha üstün olur.”
Kaynaklar: Deylemi, Taberání, Müsnedü’ş-Şâmiyyîn, no:516, 1/296; Süyûti, Câmi’u’l-ehâdîs, no: 23194, 21/156
Hadis 2: Abdullah ibni Ömer’den Rivayet
Arapça Metin:
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا أَنَّ رَجُلًا جَاءَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ : « تَوَلَّتْ عَنِي الدُّنْيَا وَقَلَّتْ ذَاتُ يدى.» فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ تَعَالَى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : « فَأَيْنَ أَنْتَ مِنْ صَلَاةِ الْمَلَائِكَةِ وَتَسْبِيحِ الْخَلَائِقِ وَبِهَا يُرْزَقُونَ» قَالَ فَقُلْتُ وَمَاذَا يَا رَسُولَ اللهِ؟ قَالَ: «قُلْ سُبْحَانَ اللَّهِ وَبِحَمْدِهِ سُبْحَانَ اللهِ الْعَظِيمِ أَسْتَغْفِرُ اللهَ مِائَةَ مَرَّةٍ مَا بَيْنَ طُلُوعِ الْفَجْرِ إِلَى أَنْ تُصَلِّيَ الصُبْحَ تَأْتِيكَ الدُّنْيَا رَاغِمَةً صَاغِرَةً وَيَخْلُقُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ مِنْ كُلِّ كَلِمَةٍ مَلَكًا يُسَبِّحُ اللهَ تَعَالَى إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَكَ ثَوَابُهُ»
Türkçe Okunuşu:
Abdullah ibni Ömer (Radıyallahu Anhuma)dan rivayet edilmiştir: Bir adam Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e gelerek: “Yâ Rasûlellâh! Dünya benden yüz çevirdi ve elimdeki mal azaldı” diye şikâyette bulununca, Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona: “Sen meleklerin duâsı ve mahlûkatın tesbîhinden nerede duruyorsun? Bütün mahlûkat onunla rızıklanıyorlar (niçin bu tesbîhi okumuyorsun?)” buyurdu. O zaman adam: “Yâ Rasûlellah! O tesbih nedir?” dediğinde, Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Fecrin doğuşundan (imsak vaktinden sonra) sabah namazını kılıncaya kadar yüz kere: سُبْحَانَ اللَّهِ وَبِحَمْدِهِ سُبْحَانَ اللَّهِ الْعَظِيمِ أَسْتَغْفِرُ اللَّهَ “Allah’ı tesbih ederim, O’na hamdederim. Büyük olan Allah’ı tesbih ederim, Allâh-u Teâlâ’dan mağfiret dilerim.” de ki, dünya boyun eğerek alçak bir şekilde sana gelsin. Böyle dersen Allâh Azze ve Celle söylediğin her kelimeye karşılık bir melek yaratır. İşte o melek kıyamet gününe kadar Allâh-u Teâlâ’yı tesbîh eder de onun sevabı sana ait olur.”
Kaynaklar: Müstağfiri, ed-De’avát; Gazali, el-lhya – Dâru’l-Feyha / Daru’l-menhel: 2/125; Zebidi, el-İthaf: 5/13; Mahlûkatın bu tesbihle rızıklandığına dair sahih bir isnad için bkz: Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, no: 6547
Hadis 3: İbni Abbas’tan Rivayet
Arapça Metin:
عَنِ ابْنِ عَبَّاسِ رَضِيَ اللَّهُ تَعَالَى عَنْهُمَا ، قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ تَعَالَى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : «سُبْحَانَ اللَّهِ وَبِحَمْدِهِ اسْتَغْفِرُ اللهَ وَأَتُوبُ إِلَيْهِ.» مَنْ قَالَهَا كُتِبَتْ كَمَا قَالَهَا. ثُمَّ عُلِّقَتْ بِالْعَرْشِ لَا يَمْحُوهَا ذَنْبٌ عَمِلَهُ صَاحِبُهَا حَتَّى يَلْقَى اللَّهَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَهِيَ مَخْتُومَةٌ كَمَا قَالَهَا .»
Türkçe Okunuşu:
İbni Abbas (Radıyallahu Anhuma)dan rivâyet edilmiştir: Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Allah’ı tesbih ederim ve O’na hamdederim, Allâh-u Teâlâ’dan mağfiret dilerim ve O’na tevbe ederim.” Kim bu sözleri söylerse, o sözler söylediği gibi yazılır, sonra Arş’a asılır. Sahibinin yaptığı hiçbir günah onu silemez, tâ ki kıyamet günü Allah’a kavuştuğunda (o sözler) söylediği gibi mühürlenmiş (vaziyette değişmemiştir.”
Kaynaklar: Taberâni, el-Mucemü’l-kebîr, no: 12799, 12/174; Heysemî, Mecme’u’z-Zevaid, 10/97; Suyuti, Câmi’u’l-ehadis, no: 23196, 21/157
Bu hadis-i şeriflerden dolayı, Hacı Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû), ihvânına güneş doğmadan yüz kere:
Arapça Metin:
سُبْحَانَ اللَّهِ وَبِحَمْدِهِ سُبْحَانَ اللَّهِ الْعَظِيمِ أَسْتَغْفِرُ اللَّهَ وَأَتُوبُ إِلَيْهِ
Türkçe Okunuşu:
Subhânallâhi ve bihamdihî subhânallâhil azîm(i) estagfirullâh(a) ve etûbü ileyh(i).
demelerini, güneş batmadan ise, yüz kere sadece:
Arapça Metin:
سُبْحَانَ اللَّهِ وَبِحَمْدِهِ
Türkçe Okunuşu:
Subhânallâhi ve bihamdihî.
demelerini şiddetle tavsiye ederdi.
Güneş Batarken Yapılacak Zikirler
Hadis 1: Mu’âviye ibni Hayde’den Rivayet
Arapça Metin:
عَنْ مُعَاوِيَةَ بْن حَيْدَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ تَعَالَى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: « مَنْ سَبَّحَ عِنْدَ غُرُوبِ الشَّمْسِ سَبْعِينَ تَسْبِيحَةً غُفِرَ لَهُ سَائِرُ عَمَلِهِ .»
Türkçe Okunuşu:
Mu’âviye ibni Hayde (Radıyallahu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Her kim güneş batarken yetmiş kere tesbîh ederse, sâir amelleri (içerisinde bulunan günahları) kendisi için bağışlanır.”
Kaynaklar: Deylemi, Müsnedü’l-Firdevs: No: 5634, 3/523
Hadis 2: Ebû Hureyre’den Rivayet
Arapça Metin:
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ الله : « مَنِ اسْتَغْفَرَ إِذَا وَجَبَتِ الشَّمْسُ سَبْعِينَ مَرَّةً غَفَرَ اللَّهُ لَهُ سَبْعَمِائَةِ ذَنْبٍ وَلَا يُذْنِبُ مُؤْمِنٌ إِنْ شَاءَ اللَّهُ فِي يَوْمِهِ وَلَيْلَتِهِ سَبْعَمِائَةِ ذَنْبٍ. »
Türkçe Okunuşu:
Ebû Hureyre (Radıyallahu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Güneş batarken yetmiş kere istiğfâr edenin, Allâh(u Teâlâ) yedi yüz günahını bağışlar. İnşaallah bir mü’min bir gün ve gecesinde yedi yüz günah işlemez. (Dolayısıyla bir gün içinde yapabileceği bütün günahlar bağışlanmış olur.)”
Kaynaklar: Deylemi, Suyûtî, Câmi’u’l-ehâdis, no: 45700; Zebidi, el-İthaf: 5/150
DİĞER KONULAR: