KABİR ZİYARETLERİ
Kesinlikle terk etmediği ve terk edilmesine razı olmadığı adetlerden biri de kabir ziyaretiydi. Mübarek zatların dost ve ahbabının kabirlerini sık sık ziyaret ederdi. Erzurum’da bulunan Abdurrahman Gazi Emir Şeyhi İbrahim Babası Ebu İshak Kazerılni Vehbi efe Muhammed Lutfi Efendi Çaykara’nın Holaysa köyünde medfun Ferşad Efendi Muhammed Şerif Efendi Ebu’l-Hasan Harakani hazeratının türbelerine sıkça giderdi. İstanbul Çorum ve diğer yerlerdeki sahabe kabirlerinin ziyaretini de aksatmazdı. İstanbul’da bulunduğu senelerde en çok ziyarette bulunduğu kabirlerden birisi Gümüşhanevi Hazretlerinin kabri idi. En halsiz anlarında bile yakınları ona “Gümüşhanevi Hazretleri’nin türbesine gitsek .. :’ dediklerinde gözleri açılıri “Hemen gidelim.” derdi.
Hasankale’ye kadar gelip de Vehbi Efendi’nin türbesini ziyaret etmeyenlere kızan Salih Efendi “Kendilerine gadretmiş olurlar.” diyordu.
İstanbul’da sık sık gittiği Eyüp Sultan türbesinin manevi bir işaretle keşfen bulunması hakkında şöyle demişti: Aslında kabrin yerini Akşemseddin değili Fatih bulmuştur. Akşemseddini ‘Hazret’in yattığı yer burasıdır’ demesi üzerine Fatihi Hocami sizin gördüğünüzi gasledildiği suyun çağıltısıdır. Orada gasledilmiştir ama defnedildiği yer şurasıdır.) diyerek kabrin gerçek yerini göstermişti.
Bir gün Erzincan Terzi Baba kabristanına giden Salih Efendi evliyaullahdan İbrahim Hakkı Kemahi Hazretleri’nin kabrini arıyordu. Salih Efendi’nin Erzincan’a teşrifini duyan mütfü Efendi de yanlarına geldi. Salih Efendi, Hazret’in kabrini harap vaziyette görünce üzüldü, Müftü Efendi’ye bir miktar para verip bununla gerekli tamiratın yapılması için istekte bulundu. “Burada yatan, büyük bir zattır. Kabrini ziyarete gelenler feyiz alırlar, onun maneviyatından istifade ederler bu yurdu.
İNSANLARIN HALİNE ÇOK ÜZÜLÜRDÜ
Ömrünün sonuna doğru ızdırabı artmıştı. Dünyadaki ahiret kardeşlerinin çoğu irtihal etmişi birer birer göçüp gitmişlerdi.
Alemin ahvalinin bozulması onu çok üzüyordu. Maneviyattan bihaber nesiller karşısında morali bozuluyordu. “Bu devirde yerin altı, üstünden hayırlıdır:’ diyordu. Bir defasında şöyle buyurmuştu:.Alvarlı Efe Hazretleri’ni şimdi daha iyi anlıyorum. ‘Gün gelecek, insanlar şehirlerden köylere kaçacaklar. Ama oralarda da huzur bulamayıp dağlara çekilecekler’. derdi:’
Toplumdaki ahlaki çöküntünün evlat yetiştirmeyi zorlaştırdığına inandığı için insanların fazla çocuk sahibi olmalarını tasvib etmiyordu. Çok defa “Sene iki yüzden sonra en hayırlınız hanımı çocuğu az olandır” hadis-i şerifini naklederdi. Etrafındakileri ikaz ediyor, Açık kadınlara heves etmeyin. Dışları süs içleri irindir:’ diyordu.
İstanbul’da zaman zaman evden çıkari bir yerlere giderken çarşı pazarın halini görünce iki büklüm olurdu. Toplumun hali karşısında yemekten içmekten kesilirdi.
Bir yandan da ümidini kesmeden tebliğ ve irşad vazifesine devam ediyordu. Böyle bir devirde şerri olduğu gibi hayrı temsil eden insanlar da olmalıydı. Bu daislami hakikatlerin muhtaç zümrelerin gönüllerine akıtılmasıyla olabilirdi. Salih Efendi değil son günlerinei son nefesine kadar insanların maneviyattan mahrum bir vaziyette ötelere yol almalarına dayanamıyordu. Son nefesini vermeden önce oğluna seslenmişi “Hacı Nurullahi ne olacak bu insanların hali!” demişti. Ondan sonra kelime-i tevhid okuyup vefat etmişti.
SOGUK SUYU SEVERDİ
Salih Efendi soğuk su içme ve buz yeme adetini ömrünün sonuna kadar terk etmemişti. Kendisini tanıyanlar bu hali vücudunda çoğu zaman fark edilen hararete yorarlardıi tabi ki bu hararetin nedeni Allah ve Rasulüne karşı aşırı muhabbet idi. Vefatından sonrai onun bu yanına ışık tutan bir hadise vuku bulmuştu.
Esat Paşa kabristanından Çöğender’e getirilen Salih Efendi için burada bir türbe yapıldığı sıralarda köye şık giyimli biri gelmişi kabrin başında neredeyse bir saat boyunca elleri bağlı vaziyette durmuştu. Bu hali Hacı Efe’nin oğlu Nurullah Efendi’nin dikkatini çekti ve gidip onunla tanıştı. Genç adam Nurullah Efendi’ye geçmişte yaşadığı garip bir hadiseyi şöyle anlattı:
“Hacı Efendi vefat ettiğine göre anlatmamda bir mahzur yok. Samsun’dai Hacı Bekir Ağa isminde mübarek bir zat vardı. Kendisine intisab etmek istediğimde elime Salih Efendi’nin adresini verdi “Benim bir ağabeyim vari seni ona göndere yim:’ dedi. Verdiği mektubu alıp yola düştüm ve İstanbul’a gidip Salih Efendi’yi buldum.
Elini öptümi kendimi tanıttım. “Hoş safa geldin.” dedi ve getirdiğim mektubu okudu. Kendisine intisab için geldiğimi anlayınca “Evladımi burada bir Hacı Mahmud Efendi var. Ehil bir mürşidi gönül rahatlığıyla intisab edebilirsiniz.
Sizi ona gönderirimi ders alırsınız:’ dedi. Ama Bekir Efendi kendisine intisabım dışında bir şey söylememişti bu işin olması mümkün değilse geri döneyim diye izin istedim.” O zaman istihare yapi bir rüya görürsen bana anlatırsın:’ dedi. Ben o gece bir rüya gördüm. Dağlık bir yerdeydim. Üst taraflardan bir şelalei yüksek sesle çağıldayarak akıyordu. Etrafta karlar vardıi üst taraflar buzluydu. Çimenlik bir yerdi. Salih Efendi de paçalarını sıvamışi suyun içinde duruyordu.
Rüyamı Salih Efendi’ye anlattım. Dinledikten sonra bana ders vermeyi kabul etti. Ben daha sonra Samsun’a döndüm. O sene Bekir Efendi ile Samsun’da görüştük. “Bir araba buli biryere gideceğiz.” dedi. Samsun-Kavak arasındai dağlık bir yere gittik. Arabayı durdurmamızı istediği yeri görünce şaşırdımi burası rüyamda gördüğüm yerdi. Her şey aynıydıi bir Salih Efendi eksikti. Bekir Efendi bana “Salih Efendi soğuk suyu neden severdi bilir misin? Onu soğuk suya alıştıran yer burasıydı..:’ dedi. Mahmut Efendi Hazretlerini ziyaretinde soğuk su isterdi içinde buz görmediği suyu geri gönderiri buzlu su isterdi. Bazı müridleri yazın ortasında ona Uludağ’dan buz getirirlerdi cenazesi de Fatih Camindei sonra Erzurum’da takır takır buzların üzerinde kılındı.
SİGARA DENEN İLLET
Sigaradan nefret ederi etrafındakilerin de bu illetten uzak durmalarını isterdi. İki oğlunai sigara içtikleri için “Beni kabrime siz koymayacaksınız:’ demişti. Bir yakını bu hususta alakalı başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatıyor:
Üç kişi umreye gidecektiki İstanbul’da Hacı Efem’i ziyaret ettik. Onun yanında sigara içmezdim ama çok içtğimi biliri bu yüzden bana kızardı. Bana “Senin cebinde pis kokan bir şey var. Bu sefer ondan kurtul:’ dedi. Ne demek istediğini anlamıştım ama bu konuda çok da kararlı değildim.
Mekke-i Mükerreme’ye vardık. Ben iki arkadaşımın ortasında idim. Kolkola girmiş tavaf ediyorduk Beytullah’ı. Büyük kavuklui güzel simalı bir zat beni kolumdan çektiği gibi kenara aldı. “He’l-yecuzü’l-ilmü ve’l-Kur’anü ve’limanü ve’dduhani fi cevfı’l-mü’min.” “Bir müminin içinde ilimi imani Kur’an ve dumanın toplanması caiz midir” dedi.
“Efendi Hazretleri, ben çok içiyorum. dua edin de bırakayım.” dedim. Beytullah’ı gösterdi, “İşte dua makamı, gir dua et:’ buyurdu. Ama ben bir türlü bırakmaya azmedemiyordum. İnsan tavafın o kalabalık anında yakınını kaybetse bulamaz. O zat üç gün üst üste beni buldu, yakama yapıştı.
Sigarayı bırakamadan Mekke-i Mükerreme’den ayrıldım. Cidde havaalanından döneceğimiz gün herkes hediyelik eşya alıyordu. Ben de karton karton sigara alıyordum. Türkiye’de yabancı sigara yoktu o sıralar … O sırada Mekke’dekine benzer bir hadise oldu. Gene tanımadığım mübarek bir zat yakama yapıştı. Bu da başkaydı. “Niçin içersin! Ayıp değil mi, yakışır mı? Biz sana bunu bırakmanı söylemedik mi? Altı senedir Medine-i Münevvere’deyim. Bütün amelimin sevabını sana bağışladım, at şu illeti:’ deyip ağladı. İşte o zaman elimdeki paketleri parçalayıp sigarayı terk ettim.

ÇÖĞENDER MUHABBETİ
Salih Efendi bu köyü çok severdi. Dedesi ve babasından sonra iki o ğlu ve torunu da burada imamete geçtiler. Çöğenderliler’i severdi. Bazen onlara kızdığı da olurdu ama şefkati celaline galebe ederdi. “Ben sizin hepinizi evlat edinmişim.” diyordu. Burada neredeyse 40 sene imamlık yapmıştı. Köyün yetişkinlerinin hemen hepsi ilk derslerini ondan almışlardı. Zaten yöre insanı onu Çöğender İmamı Hacı Salih Efe, Çöğenderli Salih Efendi gibi isimlerle tanıyordu.
Köylülerini dualarında eksik etmezdi. İstanbul’da kaldığı yıllarda Çöğenderliler’in kendisini ziyaret etmelerine çok memnun olurdu.
Köyün ardından geçen çayın üzerinde köprü kurmuş, tarlalara su taşıyan arkların yapımında çalışmıştı. Köyün sıkıntıları onun da sıkıntısı olurdu. Kuraklık ve diğer afetlerde başkalarının yardımına koşardı. Yağmur dualarına defalarca icabet edildiğine yöre insanı şahitti. Bir defasında köyün hayvanları dabak hastalığına tutulmuşlar, kırılma noktasına gelmişlerdi. Salih Efendi bir miktar tuz üzerine dualar okumuş, bu tuzun çeşmenin suyuna katılarak hayvanlara oradan su içirilmesini istemişti. Allah’ın izniyle bu hadiseden sonra hastalık zail olmuştu.
Çöğender, sinesinde medfun zatlarla manevi zenginliklere sahip bir köy … Çöğen Baba, Emir Süleyman, Çerkez şeyhleri bu zatlardan bazıları. Emir Süleyman Hazretleri geçmiş zamanlarda burada şehid düşmüş ve köyün içinde bir yere defnedilmiş. Kabrinin yeri bilinmiyormuş.
Köylülerden biri rüyasında o zatı görmüş. “Çeşmenin suyu kabrimin üzerinden geçiyor.” diyerek yattığı yeri işaret etmiş ve başka bir yere defnolunmak istemiş.Hasan Yazıcı ve birçok şahidin huzurunda işaret edilen yer açılmış ve şehidin çürümemiş naaşı yerinden alınarak şu anda mezarının bulunduğu mahalleye nakledilmiş.
Kabir ziyaretlerini hiç terketmeyen Salih Efendi, bu zatlara karşı vefalı davranıyordu. Zira onlar köyün manevi sahipleriydiler.
Salih Efendi Çöğender’den ayrıldıktan sonra da köyüyle irtibatını kesmemişti. Vefatından kısa süre önce Erzurum’da Nazif Şehidoğlu’nu ziyaret etmiş, Çöğender’de imamete geçmesini istemişti. Nazif Efendi 1950 seçimleri sonrasında Kurşunlu Medrese minaresinden ilk ezanı okuyan kişiydi. Hacı Efe’nin bu arzusunu geri çevirmemiş, onun köylülerine sahip çıkma isteğine saygı duymuştu. Zaman zaman İstanbul’a mektup gönderiyor, köyün umumi ahvali hakkında kendisini haberdar ediyordu.
KAYNAK: Lalegül 2014 Sayısı
Hoca Efendiler ilgili Konular: